0

Saat on iki civarıydı, kafenin temizliği biteli yaklaşık on dakika olmuştu. John, bir sandalyede yorgun bir biçimde oturuyordu. Biraz dinlendikten sonra eve gitmeyi planlıyordu. Kafeyi her kapattığında “Burada mı yatsam, sabaha kaç saat kaldı ki?” diye düşünür ve kendi kendine gülümserdi.

O kadar yorgundu ki göz kapaklarına hükmedemez hale gelmişti. Birden hiç beklemediği bir olay gerçekleşti. Karşıdaki duvarda bir geçit açıldı. John, oyunlarla ve filmlerle vakit geçirmeyi seven biriydi. Bu geçidi, bir yerden bir başka yere hatta farklı bir boyuta saniyeler içerisinde geçmesini sağlayabilecek bir portala benzetti. John böyle bir şeyi daha önce görmediğinden bakakaldı. Geçitten bir kadın ve bir erkek geldi. John birden irkildi. Birinin oradan çıkabileceğini düşünmüyordu. Sadece “Siz kimsiniz?” diyebildi. Onların uzaylılar olduğunu ve onu kaçırabileceğini düşündü. “Uzaylılar bu şekilde görünmez ki” dedi kendi kendine. Sanki her gün uzaylı görüyormuşçasına. Uzaylıları; kitap, film ve oyunlardan biliyordu. Adam bir adım attı ve konuşmaya başladı, “Biz, sizin gelecekteki haliniziz. Sizi ne kadar iyi anlarsak, o kadar iyi bir dünya yaratabiliriz.” dedi. John’un korkudan yüzü kireç gibi oldu. “Bu, sizi ilk ziyaretimiz değil. Daha önceki gelişimizde, bir bilim adamını davet etmiştik: Adı Einstein’dı. İnanılmaz zeki ve meraklı biriydi, bir parça da deliydi sanırım. Bizi gördüğünde en normal karşılayan kişi o olmuştu. Bu onun için mükemmel bir deneyim olmuştu. Tabii ki bizim içinde öyle oldu.” Güven veren halleri olmasına karşın yine de korkuyordu. “Bu durum birçok seri katilde de var” diye düşündü. Korkuyordu ama merakı korkusunu bastırıyordu. “Tamam, sizinle geleceğim ama önce birkaç sorum olacak” dedi. Kadın, “Aklındaki tüm soruları cevaplamak isteriz. Tabii ki sorabilirsin.” dedi gülümseyerek. “O şeyden geçerken canım acıyacak mı ve hangi seneye gidiyoruz?”, dedi John. “Bizle gelmeyi kabul eden herkes bu soruyu sordu. Hayır canın acımayacak, tıpkı filmlerdeki gibi” John geçide yaklaştı. Sanki manyetik bir alan vardı. Geçitten içeri bir adım attı…

Gözlerini açtığında adamı gördü. Adam elini uzattı. Kadın “İyi misin?” diye sordu. “İyiyim, bir şeyim yok.” dedi ve ayağa kalktı. Beraber yürümeye başladılar. John, şaşkınlık içerisinde çevreyi izliyordu. O; filmlerde, kitaplarda ve oyunlarda dünyanın her zaman daha yaşanmaz bir yer olacağını düşünüyordu. Gelecekle ilgili filmler ve kitaplar çoğu zaman distopyalardan oluşuyordu. John merakla, “Kaynak sıkıntısı, küresel ısınma buna benzer sorunlarınız var mı?” diye sordu.
Kadın:

– Hayır, bu tip sorunlarımız yok. Biz çok daha zor olanların üstesinden geldik.

– Mesela?

– Artık savaş yok.

– Silah endüstri ne durumda?

– Artık silaha ihtiyacımız kalmadı.

– Gelir dengesizliği sorunu devam ediyor mu?

– Herkesin geliri eşit değil tabii ki ama bu farklılık kimsenin umurunda değil.

– Yönetim şekliniz nedir? Cumhuriyet olmalı. Refah düzeyi yüksek ve insanların birbirine karşı bu kadar hoşgörülü olduğu bir ortamın başka türlü oluşturulamayacağını düşünüyorum.

– Hayır, cumhuriyet değil krallık ile yönetiliyoruz. Cumhuriyetle de yönetildik. Açık konuşmak gerekirse yaşam standardımızın yükselmesinde bunların hiçbir rolü yoktu. Önemli olan toplumun her kesiminin birbirini anlaması.

– Her kesimin birbirini anlamasını nasıl sağlayabilirsiniz ki? Uluslar arasında çıkan savaşlar, din savaşları… Bunları engellemek hiç kolay değil.

– Göründüğünden daha kolay olduğunu söyleyebilirim. Örneğin, sen hangi millettensin?

– Ben Amerikalıyım.

– Baban ve annen nereli?

– Amerikalılar.

– Onların anne ve babası nereli?

– Amerikalılar.

– Böyle kaç nesil daha geri gidebilirsin? Bir noktadan sonra daha geriye gidemeyeceksin. Zaten bunun da bir önemi yok. Bu tip ayrıntılar toplumu böler. Biz ise toplumun ortak noktalarını bulmaya çalıştık ve başarılı olduk. Tabii ki aksaklıklar var fakat toplumun çok büyük bir kısmı bu sorunları ortadan kaldırmak için bir hayli çaba gösterdi. Dini savaşlara gelince, haklısın çok uzun sürdü çünkü çok fazla sayıda din var ve bu dinlerin kuralları bazen birbiri ile çelişebiliyor. Biz ise çözüm olarak, insanların her dini kendi sınırları içinde yaşamasını sağladık.

Bu sırada ilginç bir şey John’un dikkatini çekti. Sokakta bir sürü hayvan vardı ve bunlar çok çeşitliydiler. Daha ilginç olan ise hayvandan çok insan gibi hareket ediyorlardı. John gülümsedi ve “Buradaki insanların çoğu vejetaryen mı?” diye sordu. Kadın, “Hayır, insanların çoğu artık vegan.” John bu sırada çevreyi meraklı gözlerle inceliyordu. Gelecekte beklediği gibi uçan arabalar veya gökdelenler yoktu fakat birçok dikey tarım çalışması gözüne çarptı. Bu, John’da hayranlık uyandırmıştı. Daha önce bununla ilgili birçok şey okumuştu. John, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. “Seni buraya getirme nedenimiz olan projeyi göstermek ve detaylarını anlatmak için tesise gidiyoruz.” diye cevap verdi kadın.

John tesisi çok gösterişli bir yer olarak düşünüyordu fakat sokaklar ile kıyaslandığında tesisi vasat buldu. Merakına yenik düştüğünden bunu sorma ihtiyacı duydu. “Ben tesisi gösterişli bir yer olarak düşünmüştüm. Beklediğim gibi değil, bu beni biraz şaşırttı.”, dedi John. Adam, “Buna neden şaşırdın ki? Sokaklar tüm toplumun yani herkes için yapıldı. Bu tesis ise sadece içinde çalışan kişiler için tasarlandı. Herkesin kullandığı alanları çok daha yaşanabilir hale getirmek daha mantıklı değil mi?” diye sordu. John, “Evet, kesinlikle mantıklı” diye cevap verdi. John’un yüzünde, bunu daha önce hiç düşünmemiş birinin yüz ifadesi vardı.
Adam, “Projemizden bahsetmek istiyorum. Projemizin adı empati. Detaylı anlatayım. Ülkemizde her bireye iyi bir öğretim imkânı sağlamaya çalışıyoruz. Bu durum her alan için geçerlidir. Bundan dolayı herkes işini çok güzel bir şekilde yapar. Fakat bizim için asıl önemli olan eğitimdir. Eğitim sistemimiz çok farklıdır. İnsanlar hayatları boyunca farklı vücutlarla yer değiştirir. Örneğin, güçlü bir adam bir dönem güçsüz yaşlı biri olarak hayatına devam eder. “dedi adam. John, şaşkın bir şekilde adamın yüzüne bakıyordu. Bu sırada kadın, John’a meyve ikram etti. John hem adamı dinliyordu hem de meyvelerden birini yemeye başlamıştı. “Tadı mükemmel” diye düşündü. Adam, bir insanın bilinci kopyalamak gibi muazzam bir şeyden bahsederken, meyvenin tadı John’un daha çok ilgisini çekmişti. Adam bu durumu fark etti ve “Çiftçilerimizin eşsiz olduğunu söylemiştim.” dedi ve gülümsedi. Kadın söze devam etti. Özet olarak yaptığımız iş, kişilerin bilinçlerini farklı bedenlere yükledikten sonra onların karşıdaki canlının yaşamını anlamasıydı. Bu işe en çok zarar gören gruplardan başladık: Çocuklar, kadınlar, fiziksel veya zihinsel engelliler, yaşlılar, fakirler ve hayvanlar.
John:

– Bu uygulamanızı yapmanıza rağmen suç işleyen, savaşa eğimli ya da hırslı insanlar hiç olmuyor mu?

Adam:

– Tabii ki oluyor. Birkaç farklı vücutta eğitim aldıktan sonra, hâlâ sorun devam ederse ceza uygulamak zorunda kalıyoruz. Çözüm bulamadığımız ve üzerinde en çok çalıştığımız konulardan biri de bu: Ceza vermeden sorunları nasıl çözebiliriz?

– Ceza nedir?

– Bitkisel hayat.

-Nasıl yani, hiçbir şey yapamayacak bir hale mi getiriyorsunuz?

– Hayır, o anlamda bitkisel hayat değil. Bilinci bir bitkiye aktarıyor ve hayatına o şekilde devam ediyor.

-Bunun nesi kötü ki sonuçta bitki de bir canlı.

– Bilinçler, farklı canlıların bedenine aktarıldıktan sonra bazı özellikleri alırlar. Örneğin, yürümek becerisi bilince kaydedilir. Bilinç bitkide olduğu müddetçe kişi kendini yürüme engelli biriymiş gibi hisseder.

– Bu eğitimleri herkes kabul ediyor mu? Toplumun tümünü bir hayvanın vücuduna girmeye ikna edemezsiniz diye düşünüyorum. Örneğin, bir kralı köpeğin vücuduna girmeye ikna edebilir misiniz?

– Kabul etmeleri tabii ki kolay olmadı lakin onlara daha yaşanabilir bir dünya sunabileceğinize ikna edebilirseniz, sizce kabul etmemeleri için bir neden kalır mı? Bunun yanı sıra kral, hiçbir zaman bir köpeğin vücuduna girmedi ama bir kuşun, yaşlı bir kadının ve görme engelli bir kişinin vücuduna girdi.

-Hastalıklar arttı mı, azaldı mı?

– Çok fazla sayıda hastalık kökten çözüldü ama daha önce var olmayan bazı hastalık türleri ortaya çıktı. Bunların sayısı çok az. Araştırılmaya hâlâ devam ediyoruz.

– Her şey iyi gibi görünüyor. Hiç kötüye giden bir şey olmadı mı?

– Tabii ki oldu.

– Nedir?

– Yaşam süreleri baya kısaldı.

– Ortalama yaşam süresi kaç yıl?

– 45-50 arası.

– Gerçekten çok kısalmış. Nedenini bulabildiniz mi?

– Araştırmalarımıza göre, bilinci farklı canlılara taşımak yaşam süresini kısaltıyor.

– Halk bunu biliyor mu?

– Tabii ki biliyor. Biz hiçbir bilimsel veriyi onlardan saklamıyoruz. Ancak açık konuşmak gerekirse başlarda söyleyip söylememe konusunda tereddütlüydük. Daha sonra şöyle düşündük: Eğer söylemeseydik bizden önceki topluluklardan ne farkımız kalırdı. Bizim burada başardığımız şey insanların empati kurmasını sağlamaktı. Onlara yalan konuşarak bunu başarabilmemiz mümkün değildi.

– Neden itiraz eden olmadı?

– İnsanların çoğu kaliteli ve kısa bir yaşamı; uzun, adaletsiz, kötü ve acı dolu bir yaşama tercih etti. Azınlık kalanlar ise bu duruma itiraz etmediler.

– Sizin mesleğiniz nedir? Durun! Tahmin edeyim. Tesisin sahipleri veya üst düzey yöneticilerisiniz?

– Ben kralım, o ise empati projesinin sahibi ve yöneticisidir. Geldiğiniz için teşekkür ederiz.

-Beni ülkenizi göstermek için mi buraya getirdiniz?

-Öncelikle tesisi ve ülkenin bir bölümünü görmeniz gerekiyordu. Daha fazlasını kaldıramayabilirsiniz. Bir dahaki sefer geldiğinizde, şu anda bahsetmediğimiz teknolojileri ve fikirleri konuşacağız. John, neden böyle davrandıklarını anlamamıştı. Çok üzerinde durmadı. Tekrar geçit açıldı. John içeri adımı attı…
* * *
John gözlerini açtığında, kafede sandalyede uyuya kaldığını fark etti. Duvarda geçidin açıldığı yere baktığında çatlaklar dikkatini çekti. Bu sırada çalışanlardan biri geldi. Peter:

– Günaydın John! Bugün erkencisin.

– Günaydın Peter, şu duvardaki çatlak ne zaman oldu?

– Kafenin tadilat işleri yapılırken olmuştu.

Peter dikkatlice duvara baktıktan sonra, “Çatlaklar bu kadar büyük değildi.” dedi. John, düşünceli bir biçimde duvardaki çatlaklara bakıyordu.

Metin Alnıaçık

Leave a Comment

İlgili İçerikler