KARA VAGON İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar...
/Bedenim üşür, yüreğim sızlar / diye başlar Metin Altıok’un ‘Kavaklar’ şiiri ve devam eder.
Ah kavaklar, kavaklar…/Beni hoyrat bir makasla/ Eski bir fotoğraftan oydular.
Onno Tunç tarafından bestelenen ve Sezen Aksu’nun güzel sesinden dökülen bu nağmeler, dönemin genç kuşağı tarafından çok sevildiğinde yıl 1988’i göstermektedir ve güfte, Metin Altıok’un Tan Yayınları’ndan çıkarttığı ‘Küçük Tragedyalar’ adlı kitabından aynı adı taşıyan ‘Kavaklar’ şiirinden başkası değildir.
Metin Altıok’un yaşam öyküsüne kısaca değinmeden önce şairin Kavaklar şiiriyle bu yazıya başlamak istedim, çünkü 1988 yılının genç jenerasyonun içinde ben de vardım ve itiraf etmeliyim ki şairle tanışmama bu şiiri vesile olmuştur. İzmir’de doğmak, Ankara’yı sevmek ve Bingöl’de şair olmak, tam da Metin Altıok içindir çünkü o, içinde bozkır yeşertmiştir. Kısacası Metin Altıok bozkırın şairidir. Naif anlatımı ve yalnızlıkla yabancılaşmanın iç içe geçtiği dizelerinde derin anlamlar yüklüdür, kendi zamanını değil de sanki günümüz insanının duygularını dile getirir.
İzmir Bergamalı Melahat Moral ve Süleyman Altıok’un ilk çocukları olan Metin Altıok, 14 Mart 1941 tarihinde İzmir Bergama’nın Göçbeyli köyünde dünyaya gelir. Bir erkek, bir kız çocuğa sahip olan ailenin küçük kızları ise Meral Altıok’tur. Aile çok uzun yıllar Bergama’da kalamaz, Süleyman Altıok’un işi nedeniyle İzmir’in Karşıyaka ilçesine bağlı olan Alaybey Mahallesi’ne taşınır. Orta halli insanların yaşadığı, sahilinde çay içilen, balık tutulan, içinden de tren yolu geçen bu mahallede aile, 1682 sokaktaki bir Rum evinde oturur. 1
Metin Altıok, ailesinde hep eksik bir sevgiyle büyümüştür. Bu eksikliği asıl yaratan kişi ise annesidir. Baskın, sevgisini çocuklarına aktaramayan bir kadının evladı olmak, onun içini kemiren bir yara gibidir. Şairin anne eksikliği mizacındaki hüznün en büyük etkenlerinden biri olup şiirinde de varlığını sürdürmüştür.
“Ölümü arayarak geçti
Bunca yılım.
Kötü annem
Beni komşunun oğlu kadar seven,
Yok olan babamdı belki
Ölüm tutkumu pekiştiren”
Komşunun oğlu kadar sevildiğine inanan şair için annesi, ona artık yaşam veren kadın kimliğini kaybetmiş, ölümü aratan bir hale bürünmüştür. Aile onun için sığınak değil, kaçıştır.2
Altıok’un çocukluk günlerinin şahidi olan kız kardeşi Meral Altıok şairle birlikte geçen çocukluk günlerinin mutsuz ve sıkıntılı geçtiğini belirtir. Bunun başat öğesinin şairin anneleri ile ilişkisine bağlar. “Günlerdir birlikte yaşadığımız mutlu bir çocukluk anımızı hatırlamaya çalışıyorum. Üzgünüm ama bulamıyorum. Biz hiç çocuk olmadık. Ağabey-kardeş hiç oynamadık. Biraz aramızdaki yaş farkından, biraz annemiz yüzünden. Kısacası, mutsuz bir ailede, hüzünlü bir çocukluğu paylaştık seninle. (…) Tavan arasında bir odamız vardı. Orayı verdiler sana. Ne kadar mutlu olmuştun. Evdekilerden uzak bir dünya yarattın kendine. İlk resimlerin orda şekillenmeye, ilk dizelerin o odada yazılmaya başladı.” 3 diyerek şairin yalnızlıkla beslendiğini ve ilk resim yeteneğinin tavan arasındaki kendi dünyasında şekillendiğini belirtmektedir.
Çocukluk yıllarını ve eğitiminin üniversiteye kadar olan bölümünü İzmir Karşıyaka’da geçirmiştir. Karşıyaka Lisesindeki edebiyat öğretmeni Belkıs Zincirkıran ve resim öğretmeni Şeref Bigalı onu ilk keşfeden kişilerdir. Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin Hindoloji bölümüne başlar. Resme olan yeteneği onu Sanskrit alfabesini farklı bir yazışa götürür. Hocasının dikkatini çeken şair, aldığı tüm asistanlık ve Hindistan’a gitme tekliflerine rağmen üç ay içerisinde felsefe bölümüne yatay geçiş yapar. Üniversite yıllarında tamamen şekillenen sosyalist görüşü hayatı boyunca onun ve şiirinin üzerinden elini çekmemiştir. 1968 yılına kadar TİP üyeliğine devam eder. Görüş ayrılıkları sebebiyle partiyle yollarını ayırır. Bu yıllar Metin Altıok’un şair kimliğinden ziyade ressam kimliğiyle karşılaşılan dönemdir. Sanatçının iki farklı resim sergisi olmasına rağmen o, yazdığı şiirleri kimseye okutmamış, saklamıştır. Fakültede tanıştığı Füsun Akatlı ile evlenen şair maddi sıkıntıların yanında eşinin ailesiyle de sorunlar yaşar. 1968’de kızları Zeynep dünyaya geldikten sonra Metin Altıok için hayat artık bambaşkadır. Kızıyla alakadar olmayı kendine yegâne uğraş edinir. 4
Altıok, babası Süleyman Bey’den miras aldığı sevgi dolu yüreğiyle kızına çok düşkün bir babadır. Kahvaltılarda kızı severek yesin diye ekmek dilimlerine zeytinler, gözler, reçelden ağız, düdük makarnadan burun yapar. Sonbahar yapraklarından tepsi örtüsü yapmayı öğretir. Küçücük bir kız çocuğuyken bile Zeynep’e hep yetişkin muamelesi yapar. Kızını resimler ve kitaplarla tanıştırır. Toplum kitapevine giden yolda birbirlerine yol arkadaşı olurlar. Kitapevine gidip gelenlerle sohbet eden, Altıok’un yanı başında hep kızı vardır. Sadece kitapevinde değil tabii ki, alkolle arası iyi olan şairin dostlarıyla gittiği uğrak mekanlarından biri olan Tavukçu Meyhanesi’nde de. Altıok, Zeynep’in meyhanede canı sıkılmasın diye şablon resimler yapıp, önüne koyar. 5
1974’e kadar düzenli bir işi olmayan şairin en önemli uğraşı resimleridir. Bu resimlerden farklı yıllarda üç sergi daha düzenler. Bu sergilerden birini Orhan Taylan ve Fahir Aksoy ile birlikte Ankara Sinematek Derneğinde diğerlerini de Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde sergiler. Daha sonra 1976’da girdiği Ortadoğu Amme İdaresinde de bir süre çalışır. Ancak buradaki işini de çok sevmez. Kısa sürede burayı da bırakır. Evliliğin çalkantılı olmasında şairin düzenli bir işinin olmaması, aşırı alkol tüketimi de etkilidir. Nitekim Altıok’un evliliği çok sorunlu ilerler. Çift 1979’a kadar birkaç kez boşanmanın eşiğinden döner. Kısa süreli ayrılıklar yaşanır. Ancak 1979 Mayıs’ında bu evlilik boşanmayla son bulur. 6
Metin Altıok’un Bingöl’e gidişi de 1979 yılında eşi Füsun Akatlı ile boşanmasından sonraya rastlar. Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsündeki işinden ayrılan şairin elinde felsefe diploması vardır. Ayrıca öğretmenlik yapmak için pedagojik formasyon sertifikasına da sahiptir. Şair arkadaşı Özdemir İnce’nin de tavsiyesiyle felsefe öğretmenliği yapmayı düşünür. Özdemir İnce’nin arkadaşı Aydın Uğur’un babası Necdet Uğur o dönemde Milli Eğitim Bakanı’dır. İnce, işi daha sonra Emre Kongar’a da açar. Emre Kongar birkaç ay sonra İnce’ye Metin’in atamasının yapılacağı bilgisini verir. Kongar İnce’ye: “O iş tamam. Bakanla konuştum. Tayini Ankara Liselerinden birine çıkacak ama hangisine bilemem… Sen Metin’e söyle Milli Eğitim Bakanlığında… Bey’i görsün. Adama bilgi verildi.” der. Ancak Altıok, Zeynep’ten ve Ankara’dan uzaklaşmak istemez. Bu sebeple Ankara’da olursa öğretmenlik yapacağını ifade eder. 1979’da Ecevit hükümeti ülkeyi yönetmektedir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Metin Altıok’u hem şiirlerinden hem de kültürel çevreden tanımaktadır. Durum bakana açılır. Bakan bu konuda yardımcı olacağını belirtir. Altıok, Ankara olmasa bile bir Ege kasabasında da çalışacağını ifade eder ancak şairin hiçbir isteği gerçekleşmez. Çünkü Ecevit hükümeti gitmiş, Demirel öncülüğünde Milli Cephe hükümeti kurulmuştur. Metin’in atamasının yapılması kabul edilir ancak şaire Ankara’da ihtiyaç olmadığı, Bingöl’e tayinin yapılacağı ifade edilir. Başta bu duruma biraz şaşıran Altıok, hayatını da değiştirmeye karar verdiği için bu durumu kabullenir. Hem tutkuyla evlendiği Füsun Akatlı’dan boşanması hem şairin hayat kaynağı Zeynep’ten hem de “hüznümün cilacısı” diye tabir ettiği Ankara’dan ayrılmak zorunda kalması şairi çok derinden sarsar. Ancak onun amacı bir kıyı kasabasında öğretmenlik yapmak, zaman zaman Zeynep’i yanına götürmek, ya da ayda bir Ankara’ya gelip ziyaret etmektir; fakat tayin işi düşündüğü şekilde yürümez. Ege tarafında bir okul bekleyen şair, Bingöl’e felsefe öğretmeni olarak atanır. Bingöl, şair için hem coğrafi açıdan hem de kültürel açıdan uzak bir yerdir. İzmir, Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşamış Altıok için Bingöl her yönüyle yabancı bir ülke gibidir.7
Kızı Zeynep’e yazdığı 07.12.1979 tarihli uzun bir mektupta, Bingöl’ün soğuğundan ve kışından bahsetmeden duramaz. Bingöl’de geçirdiği yıllar boyunca herhalde şairi en çok hayrete düşüren şey, Bingöl’ün bir yoklar şehri olmasıdır. Aynı mektupta şair kızına bu yokları şöyle ifade eder: “İnanmazsın ama, burada bazı şeyler yok. Ayrıca yokların hepsini yazarsam bu mektup bitmez. Onun için ilginç olan yoklardan birkaç örnek vereyim: Yumurta yok hiçbir yerde. Öğretmen arkadaşlar Elazığ’dan getirtiyorlarmış. Sonra sigara yok. Samsun karaborsa 25 lira. Kitabevi yok. Yağ yok. Meyhane yok. Yok oğlu yok. “Ne var” diyeceksin. Haa bak söyleyeyim: “Çepiç var”. Yani keçi. Dağ taş keçi. Bütün lokantalarda bütün yemekler keçi eti ve iç yağlı. Ama Ankara’da olmayan bir şey var ki işte beni o kurtarıyor: Kompenson. Yemeklerden sonra komposto niyetine iki tablet.” 8
Şair, her insanın nasıl bir iklimi varsa toprağın da aynı insan gibi bir kişiliğinin olduğuna inanır. Aynı zamanda Altıok için toprağı anlatmak, insanı anlatmak gibidir. Bu yaşadığı bozkır kentleri ona, yalnızlığı hediye etmiştir. Şair, bir ağaç gibi yalnız başına düşünür kendisini. Tanıdık hiç kimse yoktur yanında:
Ay Gelir
Bir top-ağaç tek başına
Eğri bir ağaç, düştü düşecek
Bekler durur bozkırın ortasında
Kulağında bir orman uğultusu
Düşünür bir yalnızlık anıtına 9
Hayatı boyunca parayla başı hiç hoş olmayan şairin, Bingöl’de de başı pek hoş olmaz. Ama en azından para sıkıntısı çekmez. Çünkü burada her şeyi borç almak mümkündür. İçkisinden buzdolabına kadar her şeyi aydan aya ödemek kaydıyla bir kuruş bile ödemeden alabilmektedir. Her şeye rağmen Bingöl’deki yaşam pek de kolay geçmez şair için. Çocukluğundan beri fukaralık vardır, sevgisizlik vardır o küçük bedeninde şairin. Ama Bingöl’deki fukaralık ve sefalet onun imgelerini geliştirir, zenginleştirir. Bireysellikten toplumsallığa taşınır acı onun şiirlerinde Bingöl serüveniyle. Şair gördükleri karşısında bir şey yapamamanın çaresizliğine bürünür. Öğretmen Metin Altıok’u, eşi Nebahat Hanım bile evlendikten yedi sekiz ay sonra keşfetme imkânı bulmuştur. Bingöllülerin “Metin Hoca”sı olmayı başarmıştır. Kelimelerle anlatılmayacak kadar büyük bir sevgi ve saygı duyarlar Metin Hoca’larına. Şair olduğunu bilirler bu küçük adamın.10
Bingöl ile başlayan memuriyet hayatı yine bir bozkır şehri olan Karaman ile devam eder. Emeklilik sonrası tekrar Ankara’ya dönen Altıok, bu yaşadığı şehirler vasıtasıyla hasreti, yalnızlığı ve gurbeti tanımış olur. Vefat ettiği Sivas ise yine bir bozkır şehri olarak onun hayatındaki yerini alır:
“Donmuş kentlerden geldin, sen bu kavruk yangın yerine”
“Ben alevi giydim de
Künyeme külü
Adım diye geçirdim” mısraları ise sanki onun öleceği yeri [Sivas] ve ölüm şeklini önceden haber verir gibidir.11 Her şey 1993 yılının temmuz ayında Pir Sultan Abdal şenliklerine davet edilmesiyle başlar. Aralarında pek çok yazar ve aydının buluştuğu bu şenliklere katılmak için Sivas’a giden Metin Altıok Madımak Oteli’ne yerleşir.
2 Temmuz Cuma günü Buruciye Medresesi’nde yazarlar okurlarıyla buluşacaktır yine. Öğle saatlerinde, katılımcılar yemek yerken yaşları 16-22 arasında değişen, kimi daha yaşlı provokatörlerinde bulunduğu birkaç yüz kişilik bir grup Paşa Camii’nden çıkarlar. Katılımcılar oturdukları lokantadan bile atılan slogan seslerini duymaya başlarlar. Daha güvenli olacağını düşünerek lokantadan çıkıp otellerine geri dönerler. Fakat “şeriat isteriz” diyerek ilerleyen kalabalık, Madımak Oteli’ne geldiklerinde sayıları beş bin kadar olmuştur. Oteli taşlayıp, camları kırmaya başlarlar. Tesadüf olduğu tartışma konusu olmasına rağmen belediye yol yapımında kullanılmak üzere otelin karşısına taş yığmıştır. Az uz değildir yığılan taş. Beş ton kadardır. Öfkeli şeriatçı kalabalık tarafından bütün taşlar Madımak Oteli’ne yağdırılır. Akşam saat sekiz gibi gaza batırılıp ateşlenmiş ilk taş otelin içine düşer. Dışarıdaki kalabalığın sayısı ise yirmi bini bulmuştur. İnsanlar öfkenin dozunu arttırmışlardır. Ellerinde benzin bidonları, Madımak Oteli’ne doğru yürümektedirler. Önce lobideki perde tutuşur, sonra otelin girişindeki ahşap doğrama kat… Yerlerdeki halılar… Kara bir duman kaplamaya başlar otelin içini… Soluğu kesilir insanların nefessiz kalırlar… Zehirli gaz ve kor alevler, yaralananlar, dumandan boğulanlar…12
Metin Altıok, 2 Temmuz 1993 günü aralarında pek çok yazar ve sanatçılardan oluşan 33 kişi ile birlikte Sivas’ta kaldığı otelde yakılarak öldürülmüştür. Tarih, bu elim olayı unutmayacaktır ve bu olay, aslında toplumda derin yaralar açılmasına neden olmuştur.
Bu yazı Metin Altıok’un anısına yazılmıştır. Ve şiirin devamı şöyledir:
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Omzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar…
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.
Serpil Tuncer
Kaynakça
1-Dagıstan Tuğba, Metin Altıok Şiirlerinde Yapı, Tema ve Üslup Bakımından İncelenmesi T.C. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2010- S:16
2-Bayer Kadriye Beyza, Metin Altınok’un Şiirlerinde Otobiyografik İzler, Kuram ve Uygulamada Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 2, Sayı 1, 2018, s. 1-8
3-Aydoğdu Yusuf, Metin Altıok’un Şiirlerinde Tekrarlanan Bir İzlek: Sürgünlük ve Bir Sürgün Mekânı Olarak Bingöl, Bingöl Araştırmaları Dergisi Bahar 2019 S:70- Akatlı Altıok, Zeynep, Gölgesi Yıldız Dolu (Metin Altıok Kitabı), Doğan Kitap, İstanbul 1998
4-Bayer Kadriye Beyza, Metin Altınok’un Şiirlerinde Otobiyografik İzler, Kuram ve Uygulamada Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 2, Sayı 1, 2018, s. 1-8
5-Dagıstan Tuğba, Metin Altıok Şiirlerinde Yapı, Tema ve Üslup Bakımından İncelenmesi T.C. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2010- S:27
6-Aydoğdu Yusuf, Metin Altıok’un Şiirlerinde Tekrarlanan Bir İzlek: Sürgünlük ve Bir Sürgün Mekânı Olarak Bingöl Bingöl Araştırmaları Dergisi Bahar 2019 S:70
7-Aydoğdu Yusuf, Metin Altıok’un Şiirlerinde Tekrarlanan Bir İzlek: Sürgünlük ve Bir Sürgün Mekânı Olarak Bingöl Bingöl Araştırmaları Dergisi Bahar 2019 S:70
8-Dagıstan Tuğba, Metin Altıok Şiirlerinde Yapı, Tema ve Üslup Bakımından İncelenmesi T.C. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2010- S:41- Varlık, Metin Altıok’tan Kızına Mektuplar 1, “07.12.1979 tarihli Mektup” Kasım 1993, S.1034
9-Acehan, A. Metin Altıok’ta Şehir ve Bir Şehir Olarak Ankara, Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:1, S: 36 – 58, Yıl 2020- Altıok Metin, Bir Acıya Kiracı, Kırmızıkedi Yayınları, İstanbul-2013
10- Dagıstan Tuğba, Metin Altıok Şiirlerinde Yapı, Tema ve Üslup Bakımından İncelenmesi T.C. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2010- S:44
11-Acehan, A. Metin Altıok’ta Şehir ve Bir Şehir Olarak Ankara, Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:1, S: 36 – 58, Yıl 2020- Altıok Metin, Bir Acıya Kiracı, Kırmızıkedi Yayınları, İstanbul-2013
12- Dagıstan Tuğba, Metin Altıok Şiirlerinde Yapı, Tema ve Üslup Bakımından İncelenmesi T.C. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2010- S:44