SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
Gelecek olan felaketleri beklemek
Ve onların iyileşme sürecini düşünmek
Beni bir çocuğun öğrenme isteğindeki
Körelmeye itti.
Parke taşlarının hikâyesi bir çay içimliği kadarmış,
Elleri cebinde bir müteahhit çocuğu
Bedelli bir vatan görevini işaretleyince
Birbirini tanıyınca aynı sesleri çıkaran taşlar anlaşmayı seviyor
Hani şimdi tükenmiş azalmış bir dünyayı
Azalan çocuk oyunlarının yokluğundan anlıyorum.
Mescidin çay ocağındayım, güneş merhamet ölçü biriminde Müslümanları selamlıyor
Oralet güzel ama kuşburnu kokusuyla beraber bir güzelin sualsiz öldürülmesine göz yumuyormuş!
Bir güzel pasta taşır, pastalar güzellerin ellerine yakışır
Pastayı görünce bir tekerleme,
Anlarsan, ölümü öğreneceğim
Bir insanın yorgunluğu artık İstanbul’a benzemektedir.
İnsanın yetmediği şehri teknolojiyle doldurursanız
Mat bir taşın fethettiği yolları kaplayan metal dolusu gövdesinde araçlar
Sonra bunları takdir eden makyajlı zaman makineleri
Beni günden güne korkutuyor
Şimdi topallayan bir cümle tanıdım
Eksikleri olan umudu azalmış
Fikir desteğiyle motive edilmek gibi bir inanç taşıyor
Caddeler için kör kurşun kokusu
Çamaşırlar da yaşlandıkça parka bakıyor
Parktaki çocuklar için zaman küsmeyi geçici kılacak oyunları tazelemekte
Bazen insandan önce kendimden kaçmaya çalışırken
Tutuyorum bu haylaz çocukluğu
Oysa ben epey efendi olduğumu hatırlıyorum.
Efendi!
Genel maksat kullanımında zengin çocukların sessiz kullarına takılan bir isimi çağrıştırıyor
Fakirin efendiliği yok gibi zaten fakirin efendi olması onun ruhuna üflenerek dünya ya gelmiş gibi
Özünde var. Haddini bilen gözler.
İkindi güneşi cennetteki sabit aydınlık birimi olacakmış
Öğrendiğimde hoşuma gitti.
Oysa cennet kadar yaşamayı da merak ederdim
Öğretilmedi, eksik kalırdı dünya anlamaya.
Ali İhsan Tarman