0

Gece gece gelen o ses çağırıyordu beni, en uzaklara. Gitmek ya da gitmemek arasında kaldığım bu yolculukta, o ses nedense kulağıma hoş geliyordu. Sanki şarkı dinler gibi bir şeydi. Tanıdık birisinden dinlediğim melodi misali, gece gece dinliyordum onu. Sonra özlüyordum. Nedensiz bir şekilde özlediğim insanların sesi kulağıma geliyordu. Rüyadan uyanmak için sabahın olmasını beklediğim 03.00 saati, güneşi bir türlü doğdurmuyordu. Garip bir şekilde uyanmak istediğim bu saatlerde, uyanamıyordum. Kâbus misali yaşıyordum hayatı. Üst üste gelen acılar, üst üste yaşanılanlar sonunda beni delirtmişti. Sanki ölmüşüm de, bir ruh gibi ortalıkta geziniyormuşum… Zilin çalmasıyla kendime geldim.

Bu saatte kimse gelmezdi dediğim bir güne daha şaşırmadan edemiyordum. Kapıyı açmak ya da açmamak arasında kaldığım ikilemde güneşin doğmasını bekliyordum. Israrla kapı zili çalmaya devam ediyordu. Şimdi sıcacık yataktan kalkmak da ne zor geliyordu, bir bilseniz. Israrlı şekilde çalmaya devam eden kapı zilinin susması için mecburiyetten ayağa kalkıverdim. Kapıya geldiğimde, altıma işediğimi fark ettim. Koca insan nasıl olurda altına işeyebilirdi? Gördüğüm kâbuslardan olsa gerek diyerekten kapıyı altım ıslak bir şekilde açıverdim. Karşımda o vardı. Dimdik durmuş bana bakıyordu. Altıma işediğimden dolayı dalga geçer diye düşünmeden edemedim. Ne dalga geçti ne de ıslak pijamama baktı. Ezberlediği sözcükleri bir sıra söyleyip ardına bakmadan geldiği gibi gitti. Önce gülümsedim, sonra altım ıslak bir şekilde yatağıma geri döndüm. Ne pijamamı değiştirmek istedim ne de ağlama isteği uyandı ruhumda.

Üç günlük dünya değil mi sonuçta? Hayat yarından ibaret olduğundan onu aramadım. Güneşin doğuşuyla banyomu yapıp kahvaltıyı ettikten sonra da klasik işime gittim. Kimseyle konuşmadan geçirilen bir iş günü daha bittiğinde, bitkin bir şekilde evime döndüm. Oda ıssız, duvarlar üstüme üstüme gelse de, aramadım onu. Gitmişti işte. Geri döndürmek için ne saçmalıklar uydurabilirdim ki? Nasılsa yarın iş günümde daha yakışıklısı çıkar karşıma. Hem onun gibi gülümser, hem de onun gibi kibar sesli olur. Arayınca bulunuyor mu böyle tip erkek? Hiç aramadığım için bilmiyorum. O da karşıma bir anda çıkıvermişti. Her şey bir anda olmuştu. Sevmiş miydim acaba onu? Ben hiç âşık olmuş muydum? Bu soruların cevapları bendeydi, bense bu sorulara cevap vermeye henüz hazır değildim. Dünya yıkılsa ne fayda ki! Sorular yanıtsız kalsa da olur. O gelmeyecekti ve o hiçbir zaman hayatımda olmayacaktı.

Yine kâbuslu bir gece gelmişti. Gün bitiyor, gece gelmeyi ihmal etmiyordu. Gecelerden korkan vücudum titremeye başlamıştı. Acaba uyumasam olur mu? Hem o saçma rüyaları görmem hem de altıma işemem. Belki de bir yardım almalıyım. Belki de denizin en kuytu köşesinden kendimi atmalıyım. Uyumalıyım değil mi? Bir hışımla yemeğimi yedikten sonra kendimi yatağıma attım. Şimdi çabucak sabah olacak, biliyorum. Hep böyle oluyordu. Ne zaman yatağıma gitsem, hemen sabah oluveriyordu. Yaşıyorduk işte hayatı, yaşanması gerektiği gibi.

Yumuşak yastığıma başımı koyduğumda yine o ses duyuldu. Sanki şarkı söylüyordu, sanki bana bir şeyler anlatmak istiyordu. O sesi duymamak için elim telefona uzandı. Ona mesaj attım. Korktuğumdan attım ona mesajı. Bu kâbustan beni uyandıracak tek kişi oydu. Cevap gelmeyince, yatağımdan kalkıp üstüme geçirdiğim yağmurlukla dışarıya atıverdim kendimi.

Dışarısı kapkaranlık, hava soğuk ve sıcak arasında bir şeydi. Sessiz, hiç kimse yok. Bir tek ben varım. Kendimi dünyanın merkezinde gibi hissettiğim anda omzuma bir el dokundu. Arkama döndüğümde yaşlı bir amca para istiyordu benden. Cebime baktım, beş kuruş dahi olmayan cebimden bir cüzdan çıkardım. Amcanın eline cüzdanı tutuşturduğum gibi hızlı adımlarla, nereye gittiğimi bilmediğim yola koyuldum. Sokağın diğer ucundan ses geliyordu. Çöp arabasının gıcırtısı gibi bir sesti bu. Ayak sesleri kulağımı bir hoş etmişti. Dikkat kesilerek sokağın diğer ucuna göz atıverdim. Küçücük bir çocuk, gece gece kutu karton, şişe topluyordu. Hiç ses çıkarmadan lambanın altına oturuverdim. Hüzünlü gözlerle çocuğa bakmaya devam ettim. Telefonuma gelen yeni mesajla ancak yerimden kalkabildim. Hiç telefona bakmadan, eve geri döndüm. Donmuştum. Hava soğuk değildi ama gerçekler soğukmuş gibi geldi bana. Dışarda ne hayatlar vardı. Bense onu düşündüğüm günleri dert ediniyordum kendime. Telefonuma gelen mesajı okumak için sarı koltuğuma oturdum. Telefonuma gelen mesaj, ondan değildi. Borcum varmış bankaya, ödeme günü geçmiş. Yine hüzünlendim. Yatağıma gitmek, yatmak, uyumak, uyanmak… Bunların hepsi bir anda gözümde büyüdü. İstemsiz bir şekilde yatağıma gittim ve gece gece o sesi dinleyerek uyuyakaldım. Yine güneş doğduğunda güne uyandım. Böyle böyle geçiyordu zaman. Uyandığımda yanımda o vardı. Her gecem rüyadan ibaret olmuştu. O ses mi? Hâlâ kulağımda duyuluyor.

Kübra Erbayrakçı

Leave a Comment

İlgili İçerikler