0

MAHZEN

Moda evinin duvarlarını izledi. Bitki motifleriyle süslü gizemli bir binadaydı. Tırnaklarıyla kazıyarak burada kendine bir yer bulmuştu. Yapıldığı zamana eşlik edeli beri kim bilir ne kadar cazibeli kadınlara giysi dikilmişti bu moda mağazasında. Tarih okumayı severdi. Eski mimari yapıları araştırırken bulmuştu burayı. Yıllardır ünlü insanlara terzilik yapıyordu. Ama tuhaf alışkanlıklar edinmişti son zamanlarda. Boşanmasının ardından geçirdiği beş sene boyunca hayatına kimse girmemişti.

“Abla çay veriyim mi?”

“Hım! yok şimdi değil.”

Binadaki çaycının sesi onu kendine getirmişti. Mahzeni düşündü. Karanlık soğuk itici bir alandı. Yeniden önündeki tarih atlasına döndü. İhtişamlı yerleri takip etmek hoşuna gidiyordu. Allah bilir bu parlak sayfalara girmeyen neler yaşanmıştı. Sonra bir keresinde bir dönem filminde izlediği kareyi hatırladı birden. Bir balodaydı. Baş kahraman, çünkü ne zaman ağzından öpecek olsam bir şey beni itiyor diyordu kadına dans ettiği sırada. Kadın ise büyük bir kahkaha atıyordu karşısında. “Neden olacak karakter evli bir kadındı.” diye mırıldandı.

“Ya ben, dul bir kadınım.”

“O da evli bir erkekti.”

Bazen kasvetli bir hale geliyordu odası. Temizlikçi kadın “Hanımefendi nereden başlıyım?” deyince “Bak işine, ben çıkıyorum.” demişti.

Yine beyni dönmüştü. Binanın merdivenlerini hızla indi. İşte yine aynı yer. Son zamanlarda önünden geçerken kendinden geçtiği mahzenden uzaklaşınca derin bir nefes aldı. O görkemli kapıdan kim olarak çıkıyordu. Tolstoy’un “insan ne ile yaşar” sözünü hatırladı.

“Ne yapıyorum? Tehlikeli bir oyun oynadım.”

Evliydi. Peşimi bırakmayacağını söylemişti. Kendimi ondan uzaklaştırmak istedim. Sonra dudakları dudaklarıma değdi. Kariyerim yerle bir olacaktı. Nasıl yaşayacaktım? Her şeyi gazetelere vereceğini söyleyip para istemişti. Gözü dönmüştü. Kaç kere sapladı bilmiyordu. Ve sonra onu o karanlık odaya götürmüştü. Tekrar geri döndü. Duvarların üzerindeki bitki motiflerine takıldı. Belki de bu simgeler kardeşliğin adıydı. İyiliğin temsilcisiydi. Belki de bu motiflerin dili olsa onu kurtarırdı. “Hafızalarına kazınmıştır benim iyiliklerim.” deyiverdi. Ama anlık bir hata onun gözünü döndürmeye yetmişti. Yeniden motiflerin konuşmalarına takıldı.

“Ey sen! ne gelinler çıkardın bu moda evinden. Onlara ellerinle çiçekli taçları taktın. Ama yaptığından kaçamazsın. Bedelini ödemediğin hiçbir şeyi elde edemezsin. Huzurunun bedelini ödemek için yaptığına sahip çık.” Ama bunun cezası derken kendine geldi. Öldürmediğine şükretti.   Mahzene gömerim diyordu sürekli. “Huzurumun bedeli.” dedi birden. Ondan kaçmak ve yalnızlığımın krallığında yaşamak. İş her şeyden önemliydi. Çıktı ve süslemelere yeniden baktı.  Çalışmak ona iyi geliyordu.

Nurhayat Kayar

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler