ÖLÜM VE DOĞUM GÜNÜ Bir çukur açıyorum yıllardır. Kazıyorum derine, magmaya yakın en dibe. Çabalıyorum, yoruluyorum, ağlıyorum. Gözlerim şiş, acı dolu uyanıyorum. Öyle bir...
ROMAN YAZMAK KORKUNUN ÖTESİNDE BİR ŞEY
Roman yazmak korkunun ötesinde bir şey… Öncelikle hangi konu hakkında yazacağınızı düşünmek sadece aylar değil, yıllar alabilir… Zamanının ne zaman geleceği size bağlı olmadığı gibi, hangi konu hakkında yazacağınıza da siz karar veremezsiniz. O, herhangi bir olayın veya kişinin üzerinizdeki etkisinden veya tamamen başka bir şeyden ani olarak ortaya çıkar. Doğumu o kadar tuhaftır ki… Belki de bir insanın doğuşundan daha tuhaf, daha gizemli, daha esrarengiz… İnsanın doğuşu belli kurallara bağlıdır ama roman yazmanın herhangi bir kuralı ya da disiplini yoktur. Doğumu bu kadar tuhaf olan bir şey, nasıl yazılır…
İlk cümleyi bitirdiğinizde sonraki satırların gelmesini anlatılamaz bir heyecanla beklemenin, sayfaların, yaprakların eklenmesini ve nihayet tamamlanmasını görmenin ne kadar muhteşem bir his olduğunu bir düşünün… Yazdığınız her satır, düşündüğünüz her mısra belki de kanınız pahasına yazılır, mürekkep sadece bir araçtır. Bir yazar için yazarak geçirdiği geceler, karanlığı hissettirmeyecek kadar aydınlık olabilir. Yazarken aydınlanır, yazarken yaşar ama aynı zamanda sabah olduğunda da en az karanlık kadar sarsılmış olabilir. Çünkü o her zaman yazmak, arayış içinde sürekli düşünmektedir.
Yarattığınız her karakterin kaderini yazmak, nerede olursa olsun bir gölge gibi onu takip etmek sizin için bu kadar kolay olmasa gerek. Gerçekçi olmayan karakterlere o kadar hayat veriyorsunuz ki, kendi hayatınızı umursamıyorsunuz. Çünkü siz, evet siz yarattığınız her karakterin kaderinden sorumlusunuz ve onların başına gelen ve gelecek her şeyin büyük bir mesuliyetini taşıyorsunuz. Yazar olmayanlar ailelerinden ve genel olarak insanlıktan sorumluysa, yazarlar yarattıkları her karakterden sorumludur. (Aynı zamanda diğerleri gibi onlar da aileye ve insanlığa karşı sorumludurlar) Taşıdıkları yükün ağırlığını bir düşünün. Sorumluluklarının yanı sıra onlar için sağlıklarını da feda ederler. Ancak bütün bunların karşılığında bir yazar, ünvanını ve sonsuzluğu kazanır.
Karakterler ruha o kadar hâkimdir ki… Sanki her zaman yanınızdadırlar, sizinle diyalog hâlindedirler. Nerede ve ne zaman olursa olsun sizden vazgeçmezler, sizinle şakalaşırlar, hatta sizi yargılayıp ağlatabilirler. Çünkü var olmayan karakterler, sanki gerçekten varmış gibi gelir karşınıza ve bazen onları değil de kendinizi var olmayan bir varlık olarak düşünürsünüz ve su gibi akıp gidersiniz.
Belki de onlar sizin en yakın arkadaşlarınız, sırdaşlarınız, kahramanlarınızdır. Çünkü her birinde düşüncelerinizin ve enerjinizin kıvılcımları vardır. Ama tüm bunların yanı sıra onlara özgürlük de vermişsiniz ve her konuda tercih hakkını onlara bırakmışsınızdır. Aksi halde diktatör bir yazar ve karakterlere saygısız biri olarak hatırlanırsınız… Bir yazarın varlığı eserlerinin yanı sıra karakterlerinin mükemmelliğine de bağlı değil midir?
Yazmak, korkunun ötesinde bir şey olduğu gibi yaşamın da ötesinde bir şeydir…
Habil Yaşar