SESİYLE SESSİZLEŞTİREN YAĞMURLAR MEVSİM Yorgun ve ağır aksak ilerleyen zamanlardayız artık. Sessiz olun! Veda vaktidir sararmış yaprakların. Usul usul süzülüyor rüzgâr, telaşa lüzum yok....
DİLSİSİZ AĞIDI
Ailemizin Yazarı olarak tanıttığım Fatma Çetin Kabadayı’nın kurduğu grupta tanıdığım Fatma Türkdoğan’ın yazdığı “DİLSİZİN AĞIDI” adlı öykü kitabını o düşünceyle elime aldığımda, bir metcezir geçirdim. Çok farklı bir kalem, zengin kelime dağarcığı ve tasvirlerle öykü konusunda ustalaşmış bir yazar beni sarıverdi. Hızlı okuma tekniğini boş verip, kelimeleri değerli taş gibi ustaca yan yana dizen, sevinçle dans ettiren, uçuran, sessizce ağlatan öyküleri gözle değil, beyinle okumaya başladım. Her öykü geçmişten, andan çok şey çağrıştırırken, yirmi öykü ziyafeti çabuk bitmesin diye suyu yudumlar gibi ağır ağır okudum. Her çalışmanın ardında birinci, ikinci şahısların veya izleyicinin şiirsel diliyle yazılan kitabı elime alırken, şifahen tanıdığım yazarını da internette araştırdım.
FATMA TÜRKDOĞAN KİMDİR?
Kütahya doğumlu, Kütahya Kız Öğretmen Okulu ve Anadolu Üniversitesi Ön Lisans Bölümü mezunu. Eğitimci olarak 24 yıl çalıştıktan sonra, emeklilik döneminde edebiyata yöneldi. Öğretmenin, öğrenmenin yaşı olmadığı felsefesine inanan eğitimci; yıllarca okuyarak belleğinde oluşturduğu kozanın ibrişimleriyle nakışladığı hayata, insana dair hikâye, anı, makale ve denemeler yazmaya başladı. Çok iyi bir okuyucu olduğu kadar, iyi bir gözlemci olduğundan, öncelikle öykü üzerine yoğunlaştı zira gündelik hayatın iddiadan uzak tarzı ile sayısız hikâyeye kaynaklık etme yeterliliğine sahip olduğuna inanıyor yazar.
Hobileri arasında yağlı boya resim çalışması da bulunan yazarın; çeşitli edebiyat siteleri, blog, dergiler ve ortak kitaplarda deneme, öykü ve şiirleri yayımlandı. Acemi dergisi ve Yazarlık Akademisi Derneği’nin 2013 yılında birlikte düzenlediği 1. Yazak Öykü Yarışması’nda ‘Kesişen Yollar’ adlı öyküsüyle birincilik ödülü aldı. Bir e/gazetede köşe yazarlığı, diğer bir edebiyat sitesinde de yöneticilik yaptı. Nikea Yayınları editörü olan yazar, yüzün üzerindeki kitapların da editörlüğünü yaptı. Ayrıca Acemi ve Mevsimler dergisinin de editörlüğünü, Cüneyne dergisinin de son okumasını yaptı. Acemi, Berceste, Temrin, Cüneyne ve Mevsimler dergisinde yazıları yayımlandı.
ESERLERİ:
Evli, iki çocuk ve bir torun sahibi olan Fatma Türkdoğan, yazdığı öykülerini üç kitapta topladı.
1-Kybele’nin Vârisleri: Duygularının içinde göçebe gibi yaşayarak, karanlıktan aydınlığa çıkmaya çalışan, umuda ve özgürlüğe susayan insanın öyküsüdür. Gelenekçi, tutucu, insan duygularına kapalı bir toplumun, enkazı altında kalan yaralı kadınların, sıra dışı yaşamının anlatıldığı kitap, 136 sayfadan oluşup 2020 yılında 2. baskısı yapıldı.
2-Kırıldığım Yerden Büyüdüm: Yedi iklim, dört mevsim, gülen insanlar, elbette ağlayanlar da neşe ve kederleriyle aşinamız oluverirler birdenbire… Kırıldığım Yerden Büyüdüm kadim hikâye etme geleneğimizin çağdaş bir yansıması. Geçmişin şimdiki zamanla, bugünün gelecekle harmanlanmasından elde edilmiş birçok ayrıntıya ulaştırmakta bizleri… Fatma Türkdoğan, gözlem ve kurgu yeteneğinin bir yansıması olarak birbirinden renkli tabloları gözlerimizin önüne sermekte. Okur, Kırıldığım Yerden Büyüdüm’de her biri bambaşka dünyalara açılan hikâyelerin seyrine kapılacaktır. Kitap, 180 sayfadan oluşup 2021 yılında yayımlandı.
3-Dilsizin Ağıdı: Fatma Türkdoğan’ın 3. öykü kitabı olan ‘Dilsizin Ağıdı’ Ekim 2022’de Nikea Yayınları etiketiyle yayımlandı. 124 sayfada, 20 farklı hayatın hikâye edildiği öykülerden oluşan kitaba adını veren “Dilsizin Ağıdı” adlı öykü diğer öykülerden ayrı bir teknikle yazılmış olup, okurun yüreğini titretecek cinsten. Kadın duyarlılığıyla kaleme alınmış öykülerde, birkaç sayfanın içinde kendine yer edinmiş karakterlere bürünmek hiç de zor olmuyor. Her bir karakterin yaşanmışlıkları belki de travmaları var. Bu arada ders çıkartacağınız kısımlar da mevcut. Kitaba adını veren öykünün olduğu bölümün başlarında yer alan “Gülerken ağlar, yaşarken ölürüz kimi zaman.” cümlesi beni fazlasıyla etkiledi. Öyküler arasına serpiştirilmiş eril bakış açısını yansıtan öyküler de en az diğerleri kadar ilgi çekici… Üç öykünün başkahramanları doğa, kedi ve çam ağacını, onların hâl diliyle anlatıyor.
Dilsizin Ağıdı, ağlayanın çok gülenin az olduğu bir dünyadan haber veriyor. Öyle bir dünya ki, varla yok arasında mekik dokumakta. İnce, uzun parmaklı kadınlar gibi kırılgan, ağlamaklı ve sahipsiz. Gökyüzü, lacivert bulutlarından dökülen damlalarıyla yere inerken hüzün kaplar hassas kalpleri. Buğusuna sayısız incecik harf yazılmış camlar, sabah rüzgârından ürperen bir çiy tanesi, taraçalarımızdaki birbirine âşık kumrular, sessiz ve sakin yürüyen eski zaman dervişânı, sırlarında varlıklarını duyumsadığımız aynalar… Her biri raks eder karşımızda tek tek. Öyküler vardır bizi, bize anlatır. Yorgun adımlarla gelip geçer kahramanları gözlerimizin önünden. Kalmak ve göçmek arasında kararsız, çekip giden mevsimler gibi değişken ve asla geri gelmeyecek geçmiş zaman kadar umarsız. Üstelik sevilen herkes birer çekingen uçurum… Bakıldığında bizi kendine çağıran… Bu yüzden Dilsizin Ağıdı bu kadar içli!
“Her bitiş başlangıcın, her ölüm ise yeni bir yaşamın habercisiydi. Fakat ne her doğum bir başlangıç ne de her ölüm son demekti.” cümlesi gibi felsefi, derin bölümler sizi hemen saracak…
Büyük Taarruz’u konu alan son öykü “Tarihin Sessiz Tanığı”ndan aldığım birkaç kesit, yazarın kalemi hakkında bilgi vermeye yeter.
“…Deli taylar koşardı derin koyaklarda. Gümüş kuyruklu tilkilere, çatal boynuzlu geyiklere, her gördüğünü kemiren tavşanlara, dallarda oynaşan sincaplara, köylünün ektiğine ortak çıkan domuzlara kucak açardı bu eşsiz diyar. Domalanlar ocak ocak kümelenirdi güneş gören eteklerimde, od üzerinde pişirilmeyi bekleyen…”
“…Sonrasında tepeler birer birer ele geçirilip zafer naraları eşliğinde şanlı al bayrağımız dikildi her yerden görülebilecek zirvelere… Gecenin esrarlı sessizliğinde fakir, hastalıklı, vatansever analar dik ve onurlu adımlarla akıp gittiler güneşin doğduğu yöne…”
“…Her gecenin bir sabahı olduğuna göre elbette güneş yeniden doğacak, tabiat yeniden uyanacak, sanki hiçbir şey olmamış gibi gökyüzü gülümseyecekti muştunun haberiyle. Gülümsedi de… Koflaşmış çam ağacının yüzünde bir tebessüm belirdi. Gözlerinin içindeki yorgunluk ve hüzün kaybolup durgunlaştı. Yüklendiği tarihi tanıklığı dillendirmenin huzuruyla, bulutsuz gökyüzü altında yeniden istirahate çekildi.”
Öyküler, insanlar ve gölgelerine benzer… Aynı ömür gibi, kimi uzun kimi kısa… ‘Dilsizin Ağıdı’ öykü kitabını mutlaka okuyun, okutun…
Ayten Dirier