İVEDİ DERDİMİZ SİVİLCELERİMİZ Biz yatılı okul talebeleri Çokça yoksul, biraz ezik, avlanılmaya müsait Oldukça vatanseverdik veya yurtsever İkisi birden olamıyorduk Kızlarına tutuluyorduk...
KALP ÇÜRÜĞÜ
Sırların kurak coğrafyasında izini kaybettiklerim.
Lara’nın kalbine yolculuk…
Ağaç kabuklarından yedi ölçek kalp çürüğü bırakıyorum şuraya. Gözlerimden taşanlarla evden uzaklaşıyorum. Durmadan soruyorlar. Ben kimdim? Ne yapıyordum? Lara’yı ilk nerede görmüştüm? Ahretlik sorular beynimi kemiriyordu.
Biraz daha sürse bu sorgu sual delirecek gibiydim.
Onlara şunları söyledim:
“Ben Pırıl,
Ağaç kabuklarından yedi ölçek kalp çürüğü bırakıyorum şuraya.
Unutmaya gidiyorum beynimin içinde çalan gümbürtü seslerini.
Özlemin karşı yakasında hüzün var.
Özlemek her yerde ve daima.”
Bedenime damar yoluyla enjekte edilen susturucu yüzünden tekrar uyukluyorum. Harikalar diyarında gibiyim. Koynumda yağmurun devasa damlaları… Ve Lara’nın camdan kalbiyle yol alıyorum. Kendimi iyi hissetmemi sağlıyor tek bir şey. Kelebekler, kelebekler… O beyaz ipeksi kanatlarıyla etrafımı sarıyorlar ve işte büyüleniyorum.
Yıldızları kollarken böyle olacağını düşünmemiştim hiç. Ansızın tuzak kuruyorlar ayaklarıma. Ayaklarımın telaşla gittiği yolda ben de artık olacaklardan habersizim. Birkaç akasya ağacının insanın ruhaniyetine, mahiyeti bilinmez çapta derinlikler açacağını nereden bilecektim. Birkaç ağaca yaslamıştım sırtımı. Karşımda Yıldız Dağının can çekişen kıvrımları… Hayat ittirerek devam ediyordu. Birkaç ağaç yüzünden çocukluğumun saflığını çalıyorlardı ömrümden. Sırtımda kamburumla yürüyordum. Kolay değildi bu. Faturası ağaçlara kesilmiş ve borcum varmış diye yüz yüze bakamıyorduk hiç kimseyle.
Sanıyorum çocukluğumda nedenini bilmediğim sırlar fısıldandı kulağıma. Ve bu sırlar yüzündendi başıma gelenler. Sırlar görünürde şarkı notalarıydı. Şarkı gecenin şarkısıydı. Çocukluğumda sevgisizlikle parçalanmıştı ruhum. Olabilecek her yerde her zaman sırlarla ve mezar taşlarıyla selamlaşıyorduk. Gecenin şarkısı durmaksızın çalıyordu. Hiç bitmiyordu yankısı. Zaman öylece akmaya devam ediyordu.
Ve ben artık çocuk değildim. Fakat hâlâ sırlarım vardı. Dedim ya sırlar görünürde şarkı notalarıydı. Fakat aslında onlar kurak coğrafyadan gelen ağaçların yapraklarındaki hışırtı sesleriydi.
***
Lara ile günlerimiz su gibi fakat neşe içinde geçiyor. Hiçbir güç gösterisinin beni, onu sevmekten alıkoyamayacağını biliyorum. Lara ile ağaçlardan konuşuyoruz. Gece olduğunda evin terasındaki betona dümdüz uzanıp yıldızları seyrediyoruz. Birlikte uzun uzun ve özgürce kahkaha atıyoruz. Lara bana hayallerinden bahsediyor. Bu kurak coğrafyada hayaller onlara tutunamayacak cinsten mitolojik masallarla dolu ve hayallere asla erişilemiyor. Neden mi? Çünkü hayaller mutluluk veren serüvenlerdir. Gerçek hayatta ise ne yazık ki serüvenlere yer yoktur.
Lara’nın gülüşündeki masumiyet içime işliyor. Kendimin o kadar masum olmadığını hatırlıyorum.
***
Uyandığımda başımdaki ağrıdan beynimi zonkluyor hissediyorum. Koluma serum takmışlar. Başımda beyaz önlüklü iki adam birbirleriyle konuşuyorlar. Birisi diğerine “Kendine geliyor galiba,” diyor. Gözlerimi tekrar güçlükle araladığımda burasının bir hastane odası olduğunu anlıyorum. “Neredeyim? Buraya nasıl geldim?” diye soruyorum doktorlara. Beni adliye koridorunda baygın halde bulduklarını hemen apar topar hastaneye yetiştirdiklerini söylüyorlar ve ekliyorlar. “Bugün şanslı gününüzdesiniz Pırıl Hanım!”
Beni derin düşüncelere sevk eden ve uykuluyken gördüğüm hayalin tesiriyle Lara’yı ve çocukluğumu anıyorum. Başımdaki doktorlara sesleniyorum: “Beni geri götürün.” Soruyorlar: “Nereye?” diye. “Adliyeye…” diyorum. “Boşanma davası vardı bugün, iki çocuğumun velayetini isteyecektim. Başka hiçbir şey istemiyorum. Lütfen!” diyorum.
Doktorlar şaşırıyorlar. “Pırıl Hanım sakin olun lütfen! Sizi müşahede altında tutmak zorundayız. Hem saatlerdir buradasınız. Dava düşmüştür muhtemelen.” diyorlar.
Saate bakıyorum. Kulağımda evlatlarımın sesi çınlıyor. Kalbimin sıkıştığını hissederek istemeden de olsa yeniden uykuya teslim oluyorum.
Peki ya Lara’nın kalbi neresi? Hangi huzursuzlukla savaşıyor, hissediyorum? Hayatın çalkantısında debelenirken ruhum, ayaklarım yere basıyor mu?
“Beni dinle Lara. Senin kalbin saklı bir çiçek bahçesi… O bahçede huzuru iliklerime kadar yaşadım. Velev ki bahçenin çiçekleri solsun, ne çıkar. Sen çocukluğumun en bulunmaz günlerinde fikrime ışık oldun. Kalbim, kalbine yolculukta türlü badirelerden geçti. Şimdi durulmak ve dinlenmek zamanıdır. Çocukluğumun gözlerinden çalındı onun neşeli halleri. Fakat sen geldin. Kalbinle geldin. Seni arkadaştan öte dost bildim. İyi ki geldin.”
Munise Senem Uçar