SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
KIYIYA VURAN GÖZYAŞLARI
Gözlerinden suretine akan yaşlar ince ince işledi yüreğime, dağladı geçti. Yine kapımı hüzün rüzgârıyla çalan biri vardı. Denizin kıyısında gözyaşı döken bir kadın… Sahi ne derdi vardı gözleri deniz rengi olan bu kadının da kan çanağı oluvermişti gözleri? Sahilde uzaktan seyrediyordum onu. Korkudan titriyor ve ürperiyordu sanki. Yaklaşmak istedim yanına, peki ya yanlış anlarsa o vakit ne yapmalıyım, dedim kendi kendime. Bir çare bulmalıyım anladığım kadarıyla, konuşmaya içini yakıp kavuran derdini anlatmaya ihtiyacı vardı. Yavaşça yanına gittim, gözyaşlarını silmesi için peçete uzattım. Peçeteyi aldı, teşekkür etti. Çok korkmuş bir hâli vardı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaktan yorgun düşmüş gibiydi. Bir süre sessizce durduk öylece, sonra bir cesaret başladım konuşmaya:
“Neyiniz var, bu kadar ağlıyorsunuz? Anlatmak isterseniz dinlerim.”
Konuşurken gözlerime bakarak beni süzdü, güvenmek için zannımca. “Beni anlayamazsınız.” dedi. Peki, ama neden böyle düşündü? Daha çok merak uyandırıcı bir tavırdı benim için. “Siz anlatın, en azından rahatlarsınız.” dedim.
Uzun süre düşündü, daha fazla sessiz kalmaya devam edemedi ve başladı anlatmaya:
“Annem beni evden kovdu. Kocası -üvey babam- beni taciz ediyordu, defalarca kaçtım o lanet adamdan. Odamın kapısını kilitledim, gece vakti kapı arkasından kısık sesle beni taciz etmeye devam etti. Edepsizlik hat safhada dur durak bilmeden, psikolojik baskı uygulamaya devam etti. Bunları size anlatırken bile midem bulanıyor. İğreniyorum ciğeri beş para etmez bu adamdan. Yaptıklarına daha fazla dayanamadım. O yüzden anneme bu durumu anlatmaya karar verdim. Bir gece vakti annemle yalnızken gözlerim pencerede, iğrenç adamın işten gelmediği bir an’ı kollarken, başladım anlatmaya. Anne diye andığım kadın duyduklarına asla inanmadı. Kocasını koruyup kolladı ve onu ayarttığımı açıkça söyledi, bana değil kocasına inandı. Anlamıyorum insan hiç şüphelenmez mi? Karşısına alıp konuşma gereği bile duymadı, yüzleştirmedi. Onun için lanet adam ne söylerse doğruydu. Böyle anne olmaz olsun! Ruhumu yakıp yıkıp bertaraf eden bir kadın… O artık anne sıfatını hak etmiyor. Evladıydım ben onun, nasıl ona inanır, aklım almıyor. Anlattıklarımı duyunca beni hunharca tartakladı ve kocasına toz kondurmadı.”
Gerçekten diyecek hiçbir söz bulamıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak anlattı, onun için çok zor bir durum söz konusuydu. Akıttığı gözyaşları yüreğimi tarumar etti. “Gidecek bir yeriniz yok mu?” diye sordum. “Hayır.” dedi. “Onu evime götürmeyi teklif etsem acaba beni yanlış anlar mı?” dedim içimden. Aslında yapacak bir şey mevcut değildi, bunu ona sormam gerekti.
“İsterseniz bende kalabilirsiniz, tek başıma yaşıyorum. Daha sonra bir çare buluruz.” diye öneride bulundum.
Bakışları korkuyla dolu ve elleri titrer vaziyetteydi.
“Benden korkmayın sakın! Bir zarar gelmez.” dediysem de onu sakinleştiremiyordum. Öyle ya taciz edilmiş bir kadın bir anda nasıl sakinleştirilirdi? Haklıydı. Akşam geç saatlere kadar öylece oturduk. Onun istediği annesinin ona inanması ve üvey babasının evinden kovulmasaydı. Ama annesi kocasını savunmuş üstelik evladını suçlamıştı. Onu en üzen durum bu idi. Sonra aklıma bir fikir geldi; kız kardeşimi yanıma getirirsem bana güvenebilir, diye düşündüm ve ona bir soru yönelttim:
“Kız kardeşimi arasam onunla konuşsanız ve benim evime gelse birlikte kalır mısınız?” dedim.
Yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı. “Benimle neden bu kadar ilgileniyorsunuz?” dedi.
“Anlattığınız duruma üzüldüğüm için yardım etmek istiyorum ve sizin bir suçunuz olmadığı hâlde kendinizi suçlamanıza bir anlam veremiyorum. Sonuçta kadınlar birbirini daha iyi anlar, diye düşünüyor olduğum için kardeşim ile birlikte kalmanızı öneriyorum.” dedim ona.
Bir nebze rahatlamış gibiydi ve “Peki.” dedi. Kardeşimi aradım, ona kadının vaziyetini anlattım. Lakin vaziyetine o kadar odaklanmışım ki ismini sormayı unutmuştum.
“Sizinle tanışmadan hâlinizi sordum. Benim adım Mehmet, sizin adınız nedir?”
“Benim adım Gül.” dedi.
“Memnun oldum. Peki, buyurun oturalım karşıdaki banka, kardeşim birazdan burada olur.” dedim.
Kardeşimi bilerek çağırmıştım çünkü güven telkin etmeliydim.
“Derya kardeşimin adı. Kendisi polis ve aynı zamanda psikolog. Sizin hâlinizden en iyi o anlar ondan dolayı onunla konuşmanızı önerdim.”
Derya yanımıza geldiğinde Gül’le tanıştırıp evimin anahtarını vererek onları evime gönderdim. Ben de kardeşimin evinde geceledim. Derya’nın durumu anlaması, ona yol göstermesi gerektiğini düşündüm. Gül olan biten her şeyini tek tek anlatmış. Tahmin ettiğim üzere vaziyeti hiç iç açıcı değilmiş. Şiddet, taciz, psikolojik baskı… Bunların hepsini yaşamış. Hâl böyleyken annesi nasıl fark edememiş ve kocasını haklı bulmuş, anlamak çok güç doğrusu. Emniyete gidip şikâyette bulunmuş. Sonra da üvey babası ifade vermiş. Lakin ortada kanıt olmadığı için serbest bırakılmış. Bu, beklenen bir şeydi tabii. Öte yandan kardeşim onu kadın sığınma evine bırakmış. Gül ise teşekkür etmiş ve “Hakkınızı helal edin.” demiş.
Bir annenin bu kadar bencilce, duygusuz hareket etmesini anlayamıyordum. Kardeşimin dediğine göre psikolojik destek alması şartmış. “Yazık.” dedim, bu durumu yaşayan birçok kadın var. Ellerinden tutup yardımcı olmak isteyen ise çok az! Sebebi korkaklıktan başka bir şey değil. Derya’nın bu konuya bakış açısı benimkinden farklıydı:
“Biz kanunlar işlesin istiyoruz fakat işlese de maalesef her şey kanıt ile çözüm noktasında birleşiyor. Ondan dolayı üzülme abi, biz elimizden geleni yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.” dedi. Haklıydı lakin… “Adalet hakta kardeşim, yaşayıp göreceğiz.” dedim.
Sena Alboğa