ÜTOPYA Mutluluktan kaynaklı gözyaşları vardı artık Bebekler öldürülmüyordu Sömürülen tüm zenginlikler iade edilmişti ülkelerine Afrika’da açlıktan ölmüyordu insanlar Anneler bu kadar güzel gülmemişti Kimyasal...
İÇİMDE DURAMAYANLAR
Gecenin körü sabahın başında, senden kendimi kopartmam gerekiyordu; hiç girmediğim yolda beni bekleyen ve bizim yüzümüzden gelememiş, hiç tanımadığım ‘ben’ için… Onu bekletmek geleceği bekletmekti, onu bekletmek yaşarken ölmüş gibi görünmekti. Beyaz bir kapının geçmişinden görünen kahverengi gibi bir çaresizlikti, ben’i bekletmek. Yorgun bir elle boyarken kapatmayı ümit ettiğimiz ama her zaman koyuluğu, kendini belli eden inatçı bir acı kahverengi…
Senin hissettiklerin benim hayatımdan teğet geçsin diye yollarımı değiştirdim ben. Korkarak cesaret ettim; bilmediğim kapıları zorlarken. İçim titredi acıdan ama her saniyesinde güldüm. Yaşadıklarım benim artık ve ben o yaşadıklarımdaki ben değilim, ne yazık. O yoldan aldım başımı. Kitap sayfalarında; altını çizdiklerim arasındaki gerilim, hayat damarım benim. Dünüm yarınıma karışırken bugünümden oluyordum ben. Oldum belki de zamanın acımasız akışında. Üşümüş ruhumun ayırdına varamadı belki. Geçmişe geleceğin yansıması yok nasılsa, o son gelmeden bilemem ki ben, bugünümden oldum mu yoksa?
Bu zamanların tayini bende değildi, soruların cevapları bendeyken. Yaşadıkların senden geçerken, yıllar da onları takip ediyor çaresizce. Bize kalmamış bazı durumların nedenleri, anlamlandırmaya günlerini verme, sadece derinleşirsin yokuş aşağıya.
Yaşayabildiğin müddetçe sorun değil derinler. Az bir nefes yeterli bu zaman için. Yaşayabiliyorsan sorun değil, gün içinde kaybola kaybola yine de doğru yollara giriyorsa ayakların, hiç kimse için sorun değil aslında; senin sana yetmeyen az nefeslerin. Olman gereken yerde olman kâfi, onlar adına nasılsa.
İçten içe, bıkmadan, yılmadan her yeni gün o soruları soran sensin, ama tam ortada duran ve düşünen, anlamaya çalışan. Olanların nedenleri sen değilken; senin bu kadar derinleşmen esas şahika zaten. Aldığın her nefesin içindeki nedenler, sorgulatıyor seni kendi varlığına.
Soğuk odaların titrek nefesli yankıları, dört bir duvardan birbirine geri atımları, köşelerinden iliklerime işleyen ama içimde olagelenleri asla dışarıya göstermeyen rutubetin kabarık beyaz bulutları, ne zaman gelir cevap, ben benden gitmeden? Dışarıya sızmasın içimde duramayanlar, ben beyaz duvarlara hapsederim onları. Dışarıdakiler görsün duvarlarımı ama sadece beyaz olarak. Asla bilmesinler; ara sıra sadece benim izlerini gördüğüm, beyazın altında yatan ve aslında hâlâ orada saklanan inatçı acı kahverengiyi.
Melek Zehra Balcı