“Ayntab ey! Aşkımın imkânsız şehri, dök üstüme acıyı ve şehveti, dindir yüreğimin fırtınasını.” *** Kazanzar Nazaretya Konağı’na giden yolun başında, Kayacık kapısının önünde beklerdim...
Kahire’nin sokakları, binlerce insanın daracık geçitlerde dolaşmasıyla canlanıyordu. Tarihin izlerini taşıyan gösterişli yapıların önünde uzanan uzun kuyruklar, şehri adeta bir tabloya dönüştürerek ona sanatsal...
yarım kalmış mutluluktu gözlerinde geçmişi aramak yarım kalmış hüzündü bulutlardan sağılan damlalar yığınak olmuşlardı gözyaşımıza kirpiklerimizde mayalanan özlemdi omuzlarımıza yaslanan gölgelerin bizden alıp götürdükleri...
Bozkırın ortasında bir çocuktum Biraz toprak, biraz gökyüzüydüm Biraz hasret, biraz umuttum Bazen uzakları gözleyen nemli bir çift gözdüm Güneş yakmazdı bizi bozkırda Ayrılık...
Hani siz şimdi diyeceksiniz ki Kelimeler dolaşacak dilinize Şaşıracaksınız ne konuşacağınızı Durup durup düşünürken bir daha Eskiden eskiden deyip susacaksınız Hakkını vermek lazım bu...
Sevmek hayalden bedene Aşk varlıktan yokluğa sığınırken Sabır avam da bulunmayan söz Ben ergen öfkemle ailemi çarmığa germiştim. Az önce tozunu tattığım metal zeminin...
Griye dönmüş pencere camından yine de gökyüzünün baharı müjdeleyen maviliği çok net seçiliyordu. Kokusunu içine çekmeden seyrinin doyasıya tadını çıkardı Murat. Elindeki kitabı dönüp...
Merhaba anneciğim derken hayata ve yaratıma ve sana Tanıdık yüzlerle başlıyor mutluluk… Sevgi ve hiç unutmaksızın Yüreklerdeki müthiş, muazzam sevgi çocuklara, yanaklarından öperek al...
Bildiğim gittiğindi, kalanların masallarında Sayfalara dökülen kocaman Bilinmezlik, herkes suskun Ölmeye cesaret edilmiyordu Çekilen her derin nefeste Devam ediyordu karanlık bahar Her gün yanıyorduk...