Yarın, Doğmamış bir bebek gibi Masum ve kirlenmemiş. Günler, Hep aynı 24 saat, Bir su misali akar durmadan. Senin iradenle; Olacak yarınlar, Umut...
Yarın, Doğmamış bir bebek gibi Masum ve kirlenmemiş. Günler, Hep aynı 24 saat, Bir su misali akar durmadan. Senin iradenle; Olacak yarınlar, Umut...
Gözüm gibi Koruyordum, kolluyordum seni Son sarı yaprak, Olmadı ama… Var gücünle Kuru bir dala tutunmuştun. Direndin çırpınarak Eylüle, ekime, kasıma… Diğer yapraklar...
Öğlen. Kırmızı ayakkabılı kadın ayakları kaldırım boyu hafif adımlarla gidiyor… gidiyor… gidiyor… Yere koyulmuş keman kutusunun önünde duruyor. Keman kutusunun içine bir-iki kuruş...
İşte bir gün kalmıştı. Tam bir haftadır yarını iple çekiyorduk kuzenim Servet’le. Yarın horozlarla birlikte kalkıp tel arabalarımızı önümüze katacak, doğruca Dereboyu tarlasına gidecektik. O...
-Halil, dedim, hani sen terziydin? Niye sabahın köründe böyle denizi tokmaklayıp mırmır sürülerini kaçırıyorsun. Senin hiç işin yok mu? Bak Eylül geliyor okullar...
İçimi bir hüzün dalgası yalayıp geçti. Bir yakarışın, bir ağıtın çığlığıydı bu… Duygularım felç olmuş, iradem dumura uğramıştı. Zamanın, mekânın ötesine geçmiş, büyükannemin...
Arabayı bakıma bıraktı. Servisin önünden geçen otobüsün durağı büroya yakın bir yerde olacaktı, aklında kaldığına göre. Arka cebinden cüzdanını çekti ve kentkartı çıkardı....
Büyükannemin vefatından bir yıl önceydi… Tüm itirazlarımıza rağmen pazar kahvaltısı için kendi evinde toplanmamızı istedi. Hiçbirimiz onun isteğine karşı gelemezdik. Yardımcısının hazırladığı mükellef...
Ah çektirir, hasret kokar Buram buram tüter çocukluğun Küçüktür yüreğin Yine de sığmazsın kocaman odalara Bir karyolanın altından geçer koca tren Bazen uzaylılar...
Domuzlar girmiş bizim mısır tarlasına vaktinde. Babamlar koşmuş dağıtmış hepsini. Harap olmuş tarlanın mısırları. Tekrar başlamış maaile çalışmaya. Tekrar olmuş mısırlar. Tekrar yeşermiş...