Büyük beyaz bulutların gökyüzünde sıralandıkları ve renkli uçurtmaların çocuklar tarafından kanatlandırıldığı mayıs ayındaydık. Benim için mayıs, kendince güzellikleri olan başlı başına bir mevsim...
Büyük beyaz bulutların gökyüzünde sıralandıkları ve renkli uçurtmaların çocuklar tarafından kanatlandırıldığı mayıs ayındaydık. Benim için mayıs, kendince güzellikleri olan başlı başına bir mevsim...
Otobüs, sonbaharın renk cümbüşüne durmuş dağlarının arasından geçiyordu. Manzara, usta bir ressamın elinden çıkmış, kusursuz bir tabloyu andırıyordu. Ne çok zaman olmuştu bu...
Feryatları duyulmayan, ahvalleri bilinmeyen mekân sahiplerinin asude yaşantılarına ortaklık edecek en yeni komşusu olacak genç; flu tüller gerisindeki sevdiklerinin siyah gözlüklerle perdeledikleri nemli...
Resim çeken kadına, “Shaqiqa” dedim. Öyle utandım ki! Elimi yüzüme kapattım, ama parmaklarımı araladım: “Lkn limadha?” Kadın gülüverdi. Sahici mi, bilemem, “Taerif altturkia.”...
Otuz beş yaşıma yeni girmiştim. Mahalleli “Evde kalmış kız kurusu” diyorlardı arkamdan… Annem “Sana değildir kızım… Daha yaşın ne başın ne! Seni doğurduğum...
Deniz kıyılarından Yüksek kaldırımlara Rüzgarın savurduğu Garip bir köy çocuğu Otlaklar arasında Kaybolurken boyunca Sevmek kaderindeymiş Saksıda tomurcuğu Kararır koca yürek Kalmaz...
Sonun Öncesi Bitişin Sonrasında Zaman boyutunda sarmal Üç perçemli örgüsün Sonsuz Evrende rüzgar Sevda Gönül girdabı Girdabın kapısına Üç mandallı sürgünsün Şaban Şimşek
Yağmur bulutunun içine gizlenmiş haylaz bir çocuğum Akarım yeşile bir şeytan uçurtmasının tepesinden Alacakaranlıkta haykırır delirmiş güneş Hain, cimri ve kıskanç Işığını sakladı sisler...
Güldü. Ağzını doldura doldura, pıtrak kahverengisi dişlerini göstere göstere güldü. Üstelik dişlerinin de yarısı yok. Ağzında mağara büyüklüğünde boşluklar… Olan üç beş diş de...