insanın insan yakan ateşinden tutuşup kâinatı çalkalayan su hu diye harlarken sonsuz kuyuyu bir yolcunun düşünde ölümsüzlüğü buyurdu hancılar bu sözleri duyanların gözleri arşa...
Gün gelir deli gibi bize koşasım gelir iyot kokusu çeker beni o tenha yere kumdan karşılıklı kalelerimizi bulma ümidiyle beni silmiş seni silmiş mavi...
Hafize kadın, ahretliği Suna ile hasbihalini akşam ezanı okunana kadar sürdürdü. Köyde olan biten her şeyi ilk önce Suna kadın haber alır, ancak ondan...
Uçan bir kuş, göğe kanatlarıyla dokundu, ben gördüm, ruhumla eşlik ediyordum ona çünkü. Beyaz, mor ve pembe çiçekler açmış ağaçlarla dolu bir bahçe olmuştu...
perdesiz bir tiyatro hayat çile işlemiş ellerimle parmaklarımdan kayıp giden yarınlarım nerede tersine ilerlerken saatler boyu devriliyor gökdelenlerin neferler salınıyor barışa yaşamak tabut boyu...
sona erişi çocukluğun buralar odağını yitirmiş buzul devir bir başka tütüyor ocaklar.., bir başka acıyor anlamayacağınız ayrık ve sanal kongresi kangren hücrelerin bir başınalığı...
Öne Çıkan
Öykü ve Şiirler
Kadınlar siyah giyinince kapanacak aynaların gözleri! Bir mezarı sahiplenecek bir mezar taşının bekleyenleri O taşlardan ki bir sis kaplayacak ışıklı odaları Sisin içinde bırakacağım...
Her sabah hazır bir psikoloji ile güne başlıyoruz. Hazır düşüncelerle, hazır deneyimlerle ve hazırlanmış duygularla. Otomatiğe ayarlanmış şekilde uygun yerlerde, uygun performanslarla yaşamaya devam...
bana geri verin boya sandığımı eski günlerime yürümek bembeyaz bulutlara binerek maziye dönmek istiyorum küçücük eski tahta bir sandık içinde gönlümün bütün renkleri kayıştan...