1


Satırlarıma başlamadan önce seni çok sevdiğimi herkesin bilmesini isterim. Sana kuru kuru isminle hitap etmek beni derinden yaralar. Seni çok sevdiğimi sakın unutma.

Kendisi konuşamasa bile içinde bir arkadaş sıcaklığı, bir sevgili sarılması, bir anne şefkati barındırır. Öyle ki stresli vize haftalarını, şiddetli arkadaş kaprislerini, salya sümük geçirdiğim günleri göğüsleyen koca yürekli, yumuşacık, sıcacık canımın içi.


Başımı yaslayacak bir omuz bulamadığımda kucak açan cefakâr olduğu kadar da vefakâr benim biriciğim.


Aslında hayatımda sadece o yok ancak ne zaman yorulsam, ne zaman eve gidip dinlenmeyi istesem düşlediğim tek sevgi dolu kucak.


Zaman içinde yıprandığının farkındaydım ve yıpratan kişinin ben olduğumu bilmek beni ne kadar üzüyordu anlatamam. Bir gün olsun demedi ki “ben artık yoruldum, çöktüm, yıprandım, dert dinlemekten sıkıldım.” Keşke konuşsa da birlikte geçirdiğimiz deli dolu zamanları anlatsa.

Bir gün olsun onu aldatmışlığım yoktur. Ama sağ olsun onun da hiç başka bir popo kucakladığını görmedim. Zaten ilişkimizi bilen hiç kimse aramıza girmeye cesaret edemez. Ah, ah onu ilk gördüğüm günü hatırlıyorum da o kadar güzeldi ki. Tamam, şimdi de güzel ama çok gençti, hiç yıpranmamıştı, yüzünde hiç kırışıklık yoktu. Beraber çok güzel vakit geçirdiğimiz gibi kötü günlerimizde oldu tabii ki. Ama hiç ayrılmadık. Hastalandığımda, ağladığımda, uykusuz gecelerimde hep ordaydı. Mutsuzken açılan çok kucak var ama beni en çok ısıtan kucak onunki oluyor ve bu durum beni hep sevindiriyordu. Ah, ah tarzı olsun, duruşu olsun, bulunduğu konum olsun asla yeri dolmaz. Birlikte bu kadar eğlenip, güzel vakit geçirirken aklımızın ucundan bile geçmezdi o kara günün geleceği…


Onu sadece bir günlüğüne yalnız bırakmıştım ve eve geldiğimde başımın tacı, iki gözümün çiçeği, en kıymetlimi emanet ettiğim, gözümün nuru, ağzını burnunu yediğim yerinde yoktu.
O anki hissiyatımı kelimelerle anlatmamın imkânı yok. Zaten o an hissizleştiğimi düşündüm, gözlerim doldu, elim ayağım titredi. Onsuz geçen günlerin bende etki yaratacağını tabii ki biliyordum ama bu kadar sarsılacağımı düşünmemiştim açıkçası. Onsuz ev eksik geldi, evi terk ettim, beraber yediğimiz yemekleri hatırlayıp yemek yiyemedim kilo verdim, beraber izlediğimiz filmleri açıp hüzünlendim, ikimizin fotoğraflarına bakıp ağladım.
Her yarama derman olan canımın içinin yokluğuna hiçbir şey derman olamadı.
Aradan günler geçti. Eve geri dönmüştüm fakat yokluğuna alışmak çok zordu.
Güzeller güzelimin yanımda olmaması yetmiyormuş gibi bir de çok yorucu bir günün ardından eve vardım, bir de ne göreyim!


Evet canımın içi, en değerlim, yumuşak kalplim, canım koltuğum ordaydı. Koşarak yanına gittim rengi değişmişti. Bana yeşil yeşil bakan canım koltuğum artık mordu. Olsun dedim alışabilirim, hem bu renk ona çok yakışmıştı. Hemen kucağına oturdum ama aniden ayağa kalkmak zorunda kaldım çünkü o eski pamuk kalpli, içi elyaf dolu olan güzel minderleri değişmiş, sert, ruhsuz bir koltuğa dönüşmüştü. Yine gözlerim dolmuştu ama artık ağlamayacaktım, kendime söz vermiştim. Her şeye rağmen yanımdaydı ve hep benimle kalacaktı biliyorum. O gece rengi değişmiş, minderi sertleşmiş ve bilindik huzur veren kokusu gitmiş olsa da kucağında uyudum ve onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Şu an bu satırları güzeller güzeli koltuğumda yazıyorum. Ona zaman tanıdım o da bana karşı biraz yumuşadı. Hâlâ çok güzel bir ikiliyiz. İyi ki varsın canım koltuğum, iyi ki bana hep sevgi dolusun.

Başak Biber

Comments ( 1 )

  • Bu kadar mı güzel anlatılır.Çok naif bir anlatım olmuş.Okurken içim sıcacık oldu.
    Kaleminize sağlık…Öykülerinizin devamını sabırsızlıkla bekliyorum,Başak Hanım.

    Sevgilerimle…

Leave a Comment

İlgili İçerikler