KARA VAGON İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar...
Ruhum paramparça ellerimi tutan yüzüme şefkatle gülen yok, yüzümde açan mor menekşeleri toplayan yok oysa ben gülleri daha çok severdim.
Küf kokan duvarlara sinmiş çığlıklarım, feryadımı duyan yok. Çınlıyor taze sesler kulağımda bildiğim adımı değil bildikleri adımı haykırıyor her biri. Eblehler sarmış dört bir yanımı birinden kurtulsam diğerine çarpıyor ruhum, kurtulamıyorum. Nereye aitim bilmiyorum. Nereye ait olduğuma karar veremiyorum. Darmadağınığım toparlanamıyorum. Fısıldayan sesler yüreğimi delip geçiyor, namussuz olmasaydı mor menekşeler açmazdı yüzünde, hak etmeseydi… Gitmeseydi… Öyle olmasaydı namussuza çıkmazdı adı. Artık adım belli namussuz geliyor, namussuz gidiyor…
O gün bugündür unuttum gerçek adımı kader mi dersin, korkaklık mı, çaresizlik mi, susmayı borç bildim kendime sanki suçluymuşum gibi. Yine bir gün bahar sevinci ile beyaza boyadığım duvarımda açan kızıl güllere baktım çok severdim eskiden kızıl gülleri, kırmızı ile beyazı çok yakıştırırdım. Gülleri de sevmiyorum artık, kırmızıyı da, beyazı da, baharı da, siyah daha çok yakışıyormuş beyazın yanına serçe gibi çırpınan yüreğimin sesi deliyor kulaklarımı ahlar karışmış gözyaşlarına gülmeyi de sevmiyorum ben galiba. Gülmek nasıl bir şeydi bilmiyorum unuttum, ağlamanın tadına vardığımdan bu yana… Önce kızıl gülleri siliyorum duvardan sonra kırılıp dökülenleri topluyorum. Sonra dağılanları yerleştiriyorum yerine. Toplamak benim işim benim yegâne görevim toplamak.
Ait olduğum yeri bulana kadar toplamam gerek etrafımı. Sonra bir gün yazacaklar bir köşeye anadan doğma adım, unuttuğum adım ile ait olduğunu düşündüğümüz yere diye değil ait olduğu yere gitti diyecekler.
Neslihan Çırıkka