Akdeniz’in kaçağı Toroslarda yüzer kâh dumanlıdır başı kâh karlıdır temmuzda sırlıdır görünmez gizleri gölgelerini saklar gündönümünde ayak altına laciverte boyayıp gökyüzünü hüzün sehpasına çıkar...
Akdeniz’in kaçağı Toroslarda yüzer kâh dumanlıdır başı kâh karlıdır temmuzda sırlıdır görünmez gizleri gölgelerini saklar gündönümünde ayak altına laciverte boyayıp gökyüzünü hüzün sehpasına çıkar...
Gönlümden geçenleri hasret çınarı gibi Söyleyen biri olsan başka bir şey istemem Sımsıcak yüreğime sevda pınarı gibi Yarama merhem sürsen başka bir şey istemem...
Büyük denizler, okyanuslar aştım geldim Sığ sularda yürüdüm, kire bulaştım. Dost elindendir yere düştüğüm Dikensiz güllere sarın beni. Koptu ilmek ilmek ördüğüm bağlarım, Yıkıldı...
ayağı ıradı sanki ölümün elleri çözülemedi bir türlü tanır mıydı baharı, öte geçenin renkleri? dilinde acelesiz dilinde sessizlikler altında koyu bi türkü fersahı mühürlü...
Sıkılmaktan elim şişmiş, Tırnağım avcumu delmiş, Parmaklarım kenetlenmiş, Gelin, açın yumruğumu! Ne gidip yatabilirim, Ne kalem tutabilirim, Ne bir taş atabilirim Gelin, açın yumruğumu!...
Ve şehre selam durmak hinliği Müşterek solfejlerde kaburgalarıyla Dişi etlerini kızlar beğenmemekte Demek ki gidilecek, demek ki sobe Kantarlarla çekilen, balçıkla ovulan insan Oyalanan...
tükendi nesli asil atların gökçe kartallar bulutlara alp kurtlar efsanelere ben sana karıştım cânâ nûr, kimseden, kimse’nden sayılmıyorum bu çağda artık söylenmeyeni sayıklıyor, günahlarımdan...
Şimdi ay zamanı dostlarım Aklın alamayacağı zamanlar Uçuyorum yükseklerin en yücesine Sana söz verdiğim gibi Dünya’nın zirvesine çıkaracağım seni Ve sana göstereceğim geleceği Şimdi...
Bir sonun başlangıcındayız biz Ve sen de benim gibi içli Mutlu günlerimiz susta Ve o tozpembe dünyamız Şimdi tanrılar panayırında. Sen cıvıl cıvıl on...
menzilinden kışlar dökülüyor, ölüm denizinde halkalanan göç başladı. kimse dinlemez oldu kendi ağıtını, başkasına inanıp kandığından beri. his sorun değil gözlerimiz bir ayıba iniyor...