Ah çektirir, hasret kokar Buram buram tüter çocukluğun Küçüktür yüreğin Yine de sığmazsın kocaman odalara Bir karyolanın altından geçer koca tren Bazen uzaylılar...
Ah çektirir, hasret kokar Buram buram tüter çocukluğun Küçüktür yüreğin Yine de sığmazsın kocaman odalara Bir karyolanın altından geçer koca tren Bazen uzaylılar...
Bak bu alışkanlığımız geçti Bacaklarım yavaş yavaş çekildi Bütün çiğ düşüncelerim bir anda da pişti İnanırım ki Azrail çocukları masal kahramanı yaparak öldürür...
Kadın, torbayı omzuna attı, bebeği kucağına, kızı sağına, oğlanları da soluna aldı, “Hia, eaqd alyadin alttaeamul.” dedi. Büyük oğlan, “Hayaa” dedi, “eaqad...
Katran gibi bir gecenin, beyaz örtüleri altındaki çırpınışlarıydı zamanı durduran… Tüm şüpheler hayata döndürülmüştü son nefeste Hepsini salıverdiler sorgusuz sualsiz Çekip gittiler ellerini...
Büyük beyaz bulutların gökyüzünde sıralandıkları ve renkli uçurtmaların çocuklar tarafından kanatlandırıldığı mayıs ayındaydık. Benim için mayıs, kendince güzellikleri olan başlı başına bir mevsim...
Resim çeken kadına, “Shaqiqa” dedim. Öyle utandım ki! Elimi yüzüme kapattım, ama parmaklarımı araladım: “Lkn limadha?” Kadın gülüverdi. Sahici mi, bilemem, “Taerif altturkia.”...
Yağmur bulutunun içine gizlenmiş haylaz bir çocuğum Akarım yeşile bir şeytan uçurtmasının tepesinden Alacakaranlıkta haykırır delirmiş güneş Hain, cimri ve kıskanç Işığını sakladı sisler...
Cemrelerin sıcaklığıyla uykudan uyanan tabiat ana, rahmetin bereketiyle rengârenk giysilerini giymiş görücüye çıkmıştı. Renklerinin sarmaş dolaş olduğu, bayram coşkusunun yaşandığı kırlar, ovalar cennet rengine...
Çocuklar her akşam mektepten çıkarken gidip Devin bahçesinde oynarlardı. Yumuşak, yemyeşil çayırlı, geniş, güzel bir bahçeydi. Ötede beride iri güzel çiçekler çayırın üzerinde yıldızlar...
Evin ışıkları gecenin karanlığını kesse de göz bebekleri tam tekmil gökyüzünü seyrediyordu. Uçsuz bucaksız gökyüzünü… Elindeki oyuncak teleskopla nefes almadan yıldızlara bakıyordu. Onları düşlüyordu...