OLMAYIŞLAR Nice tebessümler erittin ateşte Teraziler tartmaz oldu yalnızlığı Çıkarcı makamlar Ve sahteliğin anaforunda Savrulup durdu zaman. Filiz filiz umutlar ektin düşüncelere Gerçekliğin...
Eskidendi
Eskiyi özlüyorum bende hâtırası var.
Evin ahşap kafesi; eskidendi, eskiden.
Perdeler aralanır, mektuplar atılırdı;
Kâğıtta yâr bûsesi; eskidendi, eskiden.
Sıcak yaz günlerinde insanlar sıra sıra,
Şehri seyretmek için çıkarlardı Hisar’a.
Ahmet Yakupoğlu’ nun bir mesnevî esere
Ney üfleyen nefesi; eskidendi, eskiden.
Tadına doyulmazdı Çamlık’ ta zamanların.
Farkına varılmazdı hızla geçen anların.
Kuş sesiyle çınlayan muhteşem ormanların
O yemyeşil kisvesi; eskidendi, eskiden.
Sağlı sollu bahçeler ve parke taşlı yollar,
Cücem erikleriyle, kirazla dolu dallar.
Rengarenk giysilerde morlar, yeşiller, allar;
Üç etekler kesmesi; eskidendi, eskiden.
Ihlamur ağaçları sallanır neş’esinden,
Neşv ü nemâ bulurduk bülbüllerin sesinden.
Manevi kokuların Yellice tepesinden
Rüzgâr olup esmesi; eskidendi, eskiden.
Bostan tarlalarıyla zümrüt yeşili bağlar,
Şehrin ardında kale gibi duran mor dağlar.
Tarih hatıralara bakıp, bakıp da ağlar;
Ellerde gül destesi; eskidendi, eskiden.
Huzurlu insanların mutlu, güleç yüzleri
Ne yazık ki kalmadı numunesi, izleri.
Kemanların nağmesi, şarkıların sözleri,
Âşıkların neşvesi; eskidendi, eskiden.
Özlemi kaldı bende yitirdiğim her şeyin.
Unuttuklarım varsa; onları da siz deyin.
Ustaların ustası Tamburi Cemil Bey’in
Şedarabân bestesi; eskidendi, eskiden.
Esat Anık