SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
İçi içine sığmıyordu. Sonunda bir iş bulmuş, boş gezenin boş kalfası olmaktan kurtulmuştu. Sevinçle onun bulunduğu yöreye doğru yürüdü. Artık sevdiği kıza evlenme teklifi yapabilirdi. Pırıl pırıl bir güneş ortalığı aydınlatıyor, gönlüne ışık saçıyordu. Mutluluk güneşiydi bu. “Sevinmek, mutlu olmak senin de hakkın” der gibi parlıyordu gökyüzünde. Sevgilisinin karşıdan gelmekte olduğunu görünce içindeki kuş kanat çırptı, özgür maviliklere doğru havalandı. “Tek tek basaraktan, inci dizerekten, gel canım gel!” diye bir şarkı mırıldandı. “Gül sen, gülün olayım/Çiğne, yolun olayım/Dile, kulun olayım” dedi.
Kız da neşeliydi, gülerek el salladı kendisine. “Tam zamanı” diye düşündü delikanlı. “Bu fırsatı kaçırmamalıyım.”
Koşarcasına yanına gitti kızın. Sarılıp öpmek istedi ama kendini tuttu. Hele şu teklifi bir yapayım, İlerde bol bol öperim nasıl olsa” diye düşündü, elini sıkmakla yetindi.
Kız, “Bugün bir başkalık, bir değişikli var sende. Hayrola, ne oldu?” diye sordu.
“İş buldum, iş!” diye bağırdı. “Karşında kaldırım mühendisi değil, iş güç sahibi biri var. Kahve köşelerinde pineklemeyeceğim bundan sonra.”
“Kutlarım. Senin adına sevindim” dedi kız.
“İstersen gel de şu pastanede biraz oturalım, konuşalım.”
“Çok isterim ama vaktim yok. Bir yere gitmek zorundayım. Sonra konuşuruz.”
“Sana çok önemli bir şey söylemek istiyorum.”
“Burada söyle.”
“Ayaküstü konuşulacak bir şey değil bu ama…”
“Çok merak ettim. Neymiş o çok önemli şey?”
“Sen de çok neşelisin bugün. Nedenini açıklarsan sevinirim.”
Kız gülerek yüzük parmağındaki yüzüğünü gösterdi.
“Baki nişanlandım ben” dedi.
Başından aşağı kaynar sular döküldü gencin. Kekeleyerek:
“Ne… ne zaman, nasıl?” diye sordu. “Acelen neydi böyle?”
“Sen bana bu gidişle evde kalacaksın. Elini çabuk tut diyordun ya…”
“Canım, o şakaydı.”
“Bu işlerin şakası mı olur?”
“Hay dilimi eşek arısı soksaydı da demeseydim. Ciddiye alacağını nereden bileyim?”
“Ne dedin, anlayamadım.”
“Bir şey demedim. Şey, tebrik ederim.”
“Arılı bir şey dedin. İnkâr etme.”
“Arı bal alacak çiçeği biliyor, onu demek istedim.”
Kız sevinçle delikanlıya sarıldı.
“Ay çok teşekkür ederim beni çiçeğe benzettiğin için” diye bir kahkaha attı.
“Teşekkür etmeye değmez” diye onu hafifçe itti. Saatine baktı:
“Hadi hoşça kal. Ben de bir yere gidecektim. Geç kalmayayım” dedi.Kız bir şey demedi, gencin yüzüne kuşkuyla baktı. Deminki güneş nedense batıvermişti. İçini çekerek kendisini bekleyen karanlığa doğru yürüdü. Umduğu dağları kara duman bürüdü.
Erhan Tığlı