Gözüm seni gördü, sana aşina Her sabah güneşi bahar yüzünde Ağır gelir seni bende saklamak Gözüm gider gönül sana aşina Saçlarımda beyaz ellerde...
Gözüm seni gördü, sana aşina Her sabah güneşi bahar yüzünde Ağır gelir seni bende saklamak Gözüm gider gönül sana aşina Saçlarımda beyaz ellerde...
Yaşamını en mahrem arkadaşından bile saklardı. Biz ki onun bu sırrına edepsizlik arzuhaliyle yanıt verircesine her akşam garsonun veremli kızının karşısında, gecenin ayazında, sokak...
Dilimde paslı bir yalnızlık tadı Ya da kekremsi tuzu denizlerin Bir ince hıçkırık bir tel boğazımda Kalbimin sızısı bilmem ne kadar derin Bana kalan...
Bir otomobilin penceresinden geçiyor Son kullanma tarihi geçmiş zamanlar… Palmiyeler yolcu ediyor, Sıra sıra dizilmiş askerler gibi Saygıyla selâmlayarak yaşanmışlıkları! Gökyüzü cayır cayır...
Mavi denizin kuytu yerinde bir istiridye yaşardı. İstiridye sabahları uyanır uyanmaz kapısını açar, evim dediği denize uzun uzun bakardı. Yeşil balıklara, yosunlara, deniz kaplumbağalarına...
Evin ışıkları gecenin karanlığını kesse de göz bebekleri tam tekmil gökyüzünü seyrediyordu. Uçsuz bucaksız gökyüzünü… Elindeki oyuncak teleskopla nefes almadan yıldızlara bakıyordu. Onları düşlüyordu...
Güneş alabildiğine yakıyor ortalığı. Titreşerek yükselen nazlı buharın altında göz alabildiğine geniş plaj uzanıp gidiyor. Deniz derin bir uykuya yatmış. Tembel dalgalar ağır ağır...
Ayşegül ile annesi mutfaktaydı. Annesini yemek yaparken izlemek Ayşegül’ü çok mutlu ediyordu. Ayşegül her zaman ki çokbilmiş haliyle annesine soru yağdırmaya başladı. —Anne yıldızlar...
Sabahın erkeninde uykulu gözlerini kapamamak için direnen Itır, o pencereyi görmeyi bekliyordu servis sokağa saptığında. Gözlerini yumsa uyuyacakken o pencereye bakmak için başını koltuğa...
Birden bire ellerimi öpmeye başladı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Şimdi yalnız kırmızı küçük kulaklarını, ensesinin çukuruna düşmüş dumanlı kumral saçlarını görüyordum. Bir an içinde değişivermiştim....