Keşke biraz düzeltselermiş üstümü başımı. Çatlamış bu, demesi kolay. Mastik de istemedim oysa. Neden bir alçı çekip doldurmadı kırılmışlığımı bilmiyorum. Zaten hep en kolay...
Keşke biraz düzeltselermiş üstümü başımı. Çatlamış bu, demesi kolay. Mastik de istemedim oysa. Neden bir alçı çekip doldurmadı kırılmışlığımı bilmiyorum. Zaten hep en kolay...
Adana Ziya Paşa Orta Okulu’nda öğrenci iken sınıf arkadaşım Şule Aktim’in önerisiyle Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” adlı romanını okumuştum. Bu kitap bende yatılı okulda...
Beni tanıyan herkes geçmişe büyük bir özlemle bakıp, eskiye ait zamanları nasıl özlediğimi çok iyi bilir. Belki yetmişli, seksenli, yıllara şahit olamadım ama şu...
Bitti… Rüya gibi… O naif tonton kadın, beyaz, donuk, ürkütücü bir heykele dönüştü. Çenesi bağlandı. Üzerine çarşaf örtüldü. Karnına bıçak konuldu. Evde sinek uçsa...
Adam yatağına uzanmış, kıpırdamadan öylece, boylu boyunca yatıyordu. Ne kolunu kaldırmaya hali vardı ne de geçmişindeki anlara geri dönmeye gücü. Geçmişi karanlıklarla dolu bu...
Masanın üzerindeki dağınık puzzle parçaları, her şeyi açıklıyor gibiydi. Onun hayatı,fabrikadan bozma bir oda ve beton duvarların küf kokusuydu.Kutuların üzerine istiflenmiş birçok kitap,...
Kadim şehir İstanbul’daydı, oysa o günün sabahında, akşamın geç saatlerine kadar birçok etkinlikte bulunmuş, farklı görüşmeler yapmıştı, eve geldiğinde tabir yerinde ise endazesi şaşmış...
Üniversiteyi bitirdikten sonra İçişleri Bakanlığının açtığı sınavları kazanmış, müfettiş olarak atanmıştım. Çok idealist ve enerjiktim. Hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyordum. Bana devletim tarafından sağlanan eğitim...
Otobüste tam da karşımda oturuyordu. Kirli elleriyle belki de en çok kirli vicdanıyla karşıma çıkmıştı. Vicdan muhasebesini henüz tamamlayamamış oluşu sürekli oynaşan göz...
Bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışıyordum. Sabah sekiz buçuk akşam beş buçuk arasındaki yoğun tempoda kendime ayıracak zamanım bile yoktu. O saatten...