SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
Eskidendi
Eskiyi özlüyorum bende hâtırası var.
Evin ahşap kafesi; eskidendi, eskiden.
Perdeler aralanır, mektuplar atılırdı;
Kâğıtta yâr bûsesi; eskidendi, eskiden.
Sıcak yaz günlerinde insanlar sıra sıra,
Şehri seyretmek için çıkarlardı Hisar’a.
Ahmet Yakupoğlu’ nun bir mesnevî esere
Ney üfleyen nefesi; eskidendi, eskiden.
Tadına doyulmazdı Çamlık’ ta zamanların.
Farkına varılmazdı hızla geçen anların.
Kuş sesiyle çınlayan muhteşem ormanların
O yemyeşil kisvesi; eskidendi, eskiden.
Sağlı sollu bahçeler ve parke taşlı yollar,
Cücem erikleriyle, kirazla dolu dallar.
Rengarenk giysilerde morlar, yeşiller, allar;
Üç etekler kesmesi; eskidendi, eskiden.
Ihlamur ağaçları sallanır neş’esinden,
Neşv ü nemâ bulurduk bülbüllerin sesinden.
Manevi kokuların Yellice tepesinden
Rüzgâr olup esmesi; eskidendi, eskiden.
Bostan tarlalarıyla zümrüt yeşili bağlar,
Şehrin ardında kale gibi duran mor dağlar.
Tarih hatıralara bakıp, bakıp da ağlar;
Ellerde gül destesi; eskidendi, eskiden.
Huzurlu insanların mutlu, güleç yüzleri
Ne yazık ki kalmadı numunesi, izleri.
Kemanların nağmesi, şarkıların sözleri,
Âşıkların neşvesi; eskidendi, eskiden.
Özlemi kaldı bende yitirdiğim her şeyin.
Unuttuklarım varsa; onları da siz deyin.
Ustaların ustası Tamburi Cemil Bey’in
Şedarabân bestesi; eskidendi, eskiden.
Esat Anık