Hafifçe esen rüzgâr güneş yanığı yüzümü serinletiyordu. İçimde savaş yanığına benzer hasret yaraları vardı. Bu kadar çok düşünceli ve dalgın olmam bundandı. Derin hasret...
Gece gece gelen o ses çağırıyordu beni, en uzaklara. Gitmek ya da gitmemek arasında kaldığım bu yolculukta, o ses nedense kulağıma hoş geliyordu. Sanki...
şu sahipsiz yaşamın yenilenen şafaklarında devşirilirken yeryüzü ben hırçın nehirlerin akışında yorgun bir damlayım günbatımında yatağımı arıyorum rüzgâra yenilmiş yakup kuşuyum kırık kanadımın ağrısıyla...
sen gülünce ben mutluluklar giyerim kaç yüz yıl yaşarım daha bilemezsin her gülüş bir tutam bahar olur bana nisan mı mayıs mı şaşırır aşka...
Kökünden kurudu renk renk çiçekler Cennet tohumu çorağa düştü Yerin yanağı kızardı utancından Güneş kor ateşten dumana düştü Kalemler yüz çevirdi kara yazıya Bir...
Ne zaman geçecek bu ruh halim? Yok, ardımda cin var mı? Yok, çiçekler mezarlıkta açar mı? Dolap beygiri gibi aklımda dönüp duran düşünceler. Selim...
Onlar ne bilir ya? Kim şu onlar hem? Bak güzel anneciğim, hayatımızı şu kuruntularla, yersiz kasvetlerle mahvetme. Yüzüstü yatamıyorum. Hayallerim ciğerime batıyor. Hissediyorum. Yolunda...
Hatırlatmak istedim sadece Bir akşama boğulmaya gidiyor herkes Kendi derinliğinde başkasının izi Kavgayla soğuyan bir bıçak Kesiyor nefesten nefesi Cümlenin içinde yarım kalan çaba...
Dünya yavaş yavaş, belki de çok hızlı dönüyor. Zaman değişiyor hiç durmadan; mekân, insan ve tüm varlıklar da öyle. Herkesin, her şeyin bir öyküsü...
Alik Alioğlu 1988 yılında Gürcistan’da doğdu. 1990’dan Bakü’de yaşıyor. 2009 yılında Gençler ve Spor Bakanlığı Yılın Genci ödülünü aldı. 2010 yılında Cumhurbaşkanı burslusu oldu....