insanın insan yakan ateşinden tutuşup kâinatı çalkalayan su hu diye harlarken sonsuz kuyuyu bir yolcunun düşünde ölümsüzlüğü buyurdu hancılar bu sözleri duyanların gözleri arşa...
insanın insan yakan ateşinden tutuşup kâinatı çalkalayan su hu diye harlarken sonsuz kuyuyu bir yolcunun düşünde ölümsüzlüğü buyurdu hancılar bu sözleri duyanların gözleri arşa...
Gün gelir deli gibi bize koşasım gelir iyot kokusu çeker beni o tenha yere kumdan karşılıklı kalelerimizi bulma ümidiyle beni silmiş seni silmiş mavi...
perdesiz bir tiyatro hayat çile işlemiş ellerimle parmaklarımdan kayıp giden yarınlarım nerede tersine ilerlerken saatler boyu devriliyor gökdelenlerin neferler salınıyor barışa yaşamak tabut boyu...
sona erişi çocukluğun buralar odağını yitirmiş buzul devir bir başka tütüyor ocaklar.., bir başka acıyor anlamayacağınız ayrık ve sanal kongresi kangren hücrelerin bir başınalığı...
Geçen gün öldü Üzülmeyin Yarın yeniden doğacak Osman Akyol
Gözler uzaklara daldı yine… Yakındakiler bavullarını toplayıp gitti çoktan Deniz bize kaldı Dalgalar hatırlatır şimdi çırpınışlarımı, sürsün diye bazı şeyler… Sonra anlatır deniz, sessiz...
Sokak lambalarının ölüm konvoyu başımda Bir kara sabır meymenet aşımda Ah edip ağlasam döne döne Aşkın kızılı akar gözyaşımda Her yer hasretin boyasıyla boyanmış...
Erken saatlerdir Gün doğmaz bazen Öyle an olur ki Buz tutar dalında kiraz Karınca yuvasında öksüz Nasıl çıkarım şimdi ben Karanlıktan sabaha kimsesiz Keskin...
süslenmiş yıldızlarla gece akın akın ışıltıları şehrin fener alayları düzenliyor uğrak tutmuş gündönümü zamanı raksa durmuş ay dere boyunda eğlenir dönerek kendi çevresinde süzülür...