On dört dersten bitirme sınavına girecektin. Sömestri karnende bunun onu bir, biri üç, ikisi beş, biri de altıydı. Betül Hoca, “Bak İlyas” dedi...
Satrançta son hamleydi genç kadının yaptıkları… Yorgunluklarını birbirine yaslanarak gideren umur görmüş ahşap evlerden birinin üst katında oturan genç kadın; insaniyetinin olanca azgınlığını...
Bir sabah berbat bir koku ile uyandı. Burun deliklerini yırtarak insanın beynini dolan nemrudî bir koku. Çürümüş et kokusu ya da lağım patlamış...
Son taze dal Son taze yeşil Açar bahçede salıncak gül goncasından Açar sırlarını badem ezmesi kokular Yanı başımdan süzülüyor sonbahar Yılgın ve yılışık...
Çocuklar, son günlerde eskisi gibi gelip gitmez oldular. “Osman’ım, Halil’im, Zeynep’im, Ayşe’m, Güldane’m…” Şalvarın anını* kaldırdı ve uçkuruna soktu. “Öyle özledim ki sizleri…...
”Göklerden dert yağacak.. Göklerden dert… Gelecek..” “Tık-tık-tık”… Kendinden önce yürüyen asasının sesi. Söylediği sözlerle ahenkte bu sesler: tık-tık-tık… Sokağın sessizliğinde insanın sinirlerine dokunuyor....
Bir sabah gün doğarken aç perdelerini Kendini tadılmış derin hazza bırak Dökülsün dudağından umutsuz şarkılar İyi günde yaşanmış kötü kadere inat Güneş...
Sait Faik’in anısına “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” Elime ne zaman bir Sait Faik kitabı alsam içimi ısıtan bu cümle aklıma geliyor....
Yakınlarımdan bir hastayı getirdiğim, psikiyatristimin bekleme salonundaydık. Salon hınca hınç insan doluydu. Randevusu gelen hastalar, doktorun bulunduğu odaya giriyor uzun bir beklemenin ardından...
Hıdırellez’e anca bir hafta kalmıştı. Canan’ın akranı olan arkadaşlarının tümü ya evliydiler ya da nişanlı, ancak onun aklı başında bir kısmeti çıkmamıştı daha....