Yarın, Doğmamış bir bebek gibi Masum ve kirlenmemiş. Günler, Hep aynı 24 saat, Bir su misali akar durmadan. Senin iradenle; Olacak yarınlar, Umut...
Yarın, Doğmamış bir bebek gibi Masum ve kirlenmemiş. Günler, Hep aynı 24 saat, Bir su misali akar durmadan. Senin iradenle; Olacak yarınlar, Umut...
Gözüm gibi Koruyordum, kolluyordum seni Son sarı yaprak, Olmadı ama… Var gücünle Kuru bir dala tutunmuştun. Direndin çırpınarak Eylüle, ekime, kasıma… Diğer yapraklar...
Ah çektirir, hasret kokar Buram buram tüter çocukluğun Küçüktür yüreğin Yine de sığmazsın kocaman odalara Bir karyolanın altından geçer koca tren Bazen uzaylılar...
Unutmayı öğrenmeli en azından Kocaman bir ağlayışıyla ölüm içinden Ekmeği suyu hatırlayarak Yokluğu en fazla susarak Gizlemeyi öğrenir küçük bedenli Büyük hayalli insanlar...
Bu kaynayan yalnızlık bizim mi? Cellâdına gülümseyen toprak Bu bacaklarından dünya’ya asılan güzeller Benim fukaralaşan kimliğimi aydınlatıyor Açılan okulların telaşıyla hayata tutunmakta cici...
Güvenilir belki korkusundan yüksek yapılara Midelerin ısrarına yol açar mahkûm yalvarışlar Seslenmeseydim keşke Vicdanıma dağın küskünlüğü açıktı çabucak Çoğalırdı yollar umutsuzluğu tutuşturup Baktı...
Kelebeğin taşa olan sevdasıydı Kırık bir beyazdan yırtıldı keramet Avcıymış gölgem karası korktu Üç günlük ömrünü otuz yıl sürmüştü Bekledim üstümde gezindi gelincik...
hangi yitik ücrasında hangi taşın donuşunda uyanır lâl duygular durgun akışlara nasıl kapılır zaman kim inanır yalanına inkârcı tanıkların yaşanan hüzün nedir ne vebal...
Yüksek binalar örmekte yalnızlığı Şahadet tekmilleri yükselir tozlu yollardan Acıkınca bir şehrin ıssız meydanı Gölgelerini alıp uzaklaşan kuşlar tanıdım Kalabalık bir görünüme...